"Bir insan yaşamında insanlığa iki kez tarifsiz acılar getiren savaş felaketinden gelecek kuşakları korumak için..."
Kuruluşunun 61'inci yıldönümünü kutlayan Birleşmiş Milletler'in (BM) "Şart"ının girişi böyle başlıyor.
Ancak modern zamanların hiçbir döneminde son 60 yıldaki kadar savaş, acı, katliam yaşanmadı. Zaten BM verileri de bunu göstermeye yeterli: "Barış Gücü"nün mevcudu 2000 yılında 48 bindi, 2005'te 86 bine çıktı, bu yıl 120 bini aşacak.
BM kurulurken üç hedef belirlendi: 1-Dünyada barışı ve uluslararası güvenliği korumak. 2-Halklar arasında dostluğu geliştirmek. 3-Yararlı olabileceği alanlarda uluslararası işbirliğini sağlamak.
61 yıl sonra bugün bu soylu hedeflerin tam tersi bir tablo var: Dünyada güvensizlik dehşet verici boyutlara ulaştı: "Asimetrik tehditler" deyiminin kapağını kaldırdığınızda, terör örgütlerinin, suç çetelerinin artık birçok devletten daha güçlü duruma geldiğini, uyuşturucudan silaha her türlü kaçakçılığın, insandan hayvana her türlü ahlâksız ticaretin evrenin "Mavi gezegen"ine kara gölgeler düşürdüğünü görüyorsunuz.
Halklar arasında dostluk ilişkilerini geliştirmek ve işbirliğini sağlamak hedeflerine gelince; utanç örneklerinden hangi birini sayalım? Kuzey Kore, İran, Sudan, Venezuela'nın -isterseniz ABD'yi de ekleyebilirsiniz-uluslararası topluluğa meydan okumalarını mı? Yoksul ülkeleri kırıp geçiren hastalıklarda "Parayı bastıran ilacı alır" bencilliği sergilenmesini mi? Zenginlerin kendilerini yoksullardan korumak için fiziki veya teknolojik duvarlar inşa etmelerini mi?
Ama en hüzün verici örnek, Bosna, Kosova, Ruanda, Doğu Timor, Lübnan, son olarak Darfur'da insanlar kitleler halinde öldürülürken, Güvenlik Konseyi'nde bir "sözcük" için günlerce süren pazarlıklar olmalı...
Başka çağın dengeleri
Neden? Çünkü BM statüsü ve örgütlenmesiyle, başka zamanların düzenini ve dengelerini yansıtıyor. "Şart"ı dünyayı Doğu-Batı diye bölen fotoğrafa dayalı. Dahası, sömürgecilik döneminin koşullarına özgü hükümlerle dolu.
Bu da BM'yi bir hilkat garibesi, 21'inci yüzyıl koşullarına inat ayakta kalmaya çalışan bir dinozor yapıyor, icra organı Güvenlik Konseyi'nde dünyanın hâlâ 5 efendinin, 5 dokunulmazın borularının ötmesi sonucunu getiriyor. O veto hakları yüzünden 1956'da Macaristan ve 1968'de Çekoslavakya başkaldırılarının tanklarla ezilmesine de, 1979'da Afganistan işgaline de seyirci kaldı. Cezayir, Vietnam, Falkland savaşlarına, ABD'nin Grenada darbesine de...
Yine o arkaik yapı nedeniyle Güvenlik Konseyi'nin sürekli olmayan üyelikleri de Stalin, Roosevelt, General de Gaulle, Churchill dörtlüsünün çizdikleri şablona göre dağıtılıyor. Tabii bu da sık sık krizlere neden oluyor. Tıpkı şu sıralar yaşandığı gibi.
1 Ocak 2007'de boşalacak 5 üyenin yerine yenileri seçilecek. Batı Avrupa, Afrika, Asya kontenjanlarında sorun olmadı.
Ama Latin Amerika'da işler karıştı. Arjantin'in yerine iki aday çıktı: Venezuela ve onu Güvenlik Konseyi'nde görmek istemeyen ABD'nin iteklediği Guatemala. Seçim Genel Kurul'da yapılıyor. Gizli oyla. Seçilmek için 192 üyenin üçte ikisinin oyu gerekiyor. Bugüne kadar 22 turdan sonuç alınamadı. Yani seçim kilitlendi. Ama iki aday da vazgeçmiyor.
Bakın, şeytan dürtükledi, aklımıza takıldı: Türkiye kime oy veriyor acaba? Rusya ve Çin'in desteklediği, Ahmedinecad'la birlikte "Batı'nın yeni belalısı" Hugo Chavez'in Venezuela'sına mı, yoksa ABD ve AB himayesindeki Guatemala'ya mı?