Cumhurbaşkanı Sezer ve CHP lideri Baykal'ın Ramazan Bayramı mesajlarında, "Çağdaşlaşma", "Aydınlanma devrimi", "Laik Cumhuriyet' in değeri" kavramlarına ağırlık vermeleri rastlantı mı?
Ya da bazı çevrelerin düşündüğü veya düşünebileceği gibi, danışıklı dövüş mü?
Biz bu mesaj uyumunu rastlantı veya aynı hedefe ortak ateşten çok, yaklaşan kasırgaya karşı bir "Duruş" görüyoruz.
Hayır, kasırganın yıkım alanı Türkiye değil, Avrupa. Ancak yaratacağı hortumun Türkiye'yi de içine çekmesi tehlikesi var.
Ve kasırganın adını koymak zamanı geldi: Giderek daha da somutlaşan, ürkütücü bir dinler çatışması. Belirtileri artık o kadar arttı ki...
İsviçre'de İçişleri ve Adalet Bakanı Christoph Blocher (Ülkenin en güçlü politikacısı) yeni bir kampanyanın düğmesine bastı: "İsviçre'de minareye hayır!"
İngiltere'de başlayan "Örtü" tartışması Hollanda, İtalya'ya yayıldı. Ve de Almanya'ya da. Avrupa'daki en büyük Türk topluluğunun yaşadığı bu ülkede, kampanyanın başını çekenler arasında iki vatandaşımız da bulunuyor: Federal Parlamento'daki Sosyal Demokrat Parti üyesi Lale Akgün ile Yeşiller üyesi Ekin Deligöz. İkisi de hemcinslerine "Türbanı çıkarın, yaşadığınız çağdaş dünyayla bütünleşin" çağrısı yapıyorlar.
Fransa iki Müslüman erkeğin hastanede doğum yapan eşlerini muayene etmek isteyen iki erkek doktoru dövmelerini konuşuyor. Bir de Roissy-Charles-de-Gaulle Havaalanı'nda çalışan 43 bagaj işçisinin giriş kartlarının iptal edilmesini. 43'ü de Müslüman. Gerekçe: Beş vakit namazında niyazında olmaları ve bazı örgütlerle ilişki kurmaları. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, "Dinin radikal uygulamasına kayanları aramızda barındıramayız" diyor.
Bu mücadele önümüzdeki dönemde daha da keskinleşecek.
Bernard Lewis'ın kehaneti
Çünkü bünyelerinde önemli ölçüde Müslüman nüfus barındıran Avrupa ülkeleri seçim dönemine girdi: Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre...
Çünkü Avrupa'da sağduyulu politikacılar ya oy kaygısıyla sustular ya da sağduyularını yitirdiler. Ve ne yazık ki, Türk ve İslam uzmanı tarihçi Bernard Lewis'ın kehaneti gerçekleşmek üzere: "Avrupa'nın aklı başında yöneticileri toplumlarındaki İslam ve Arap varlığıyla başa çıkamazsa, bu iş ırkçılara ve faşistlere kalacak!"
Çünkü Papa 16'ncı Benedikt, dinler arası diyalogun koşullarını değiştirdi; önce Hıristiyanlık ile İslamiyet arasında ideolojik düello istiyor.
Ve çünkü, Avrupa'daki Müslümanlar bu tuzaklara düştüler, en ilkel tepkileri gösterdiler: İslam'ı eleştirenlere ölüm tehdidi! Papa'ya küfür! Usame Bin Ladin'e övgü!
O tehditlerden nasibini alanlar listesi sürekli uzuyor. Son eklenenler: Lale Akgün, Ekin Deligöz, Hollanda Özgürlükler Partisi lideri Gaert Wilders (Adamcağız artık koruma ordusu eşliğinde dolaşıyor), "Le Figaro" gazetesindeki yazısından sonra sürekli adres değiştiren Fransız filozof Robert Redeker...
İnsanlara kendi yurtlarında yaşamı zehir etmek, ölüm korkusuyla sürekli saklanmaya zorlamak; nereye kadar?
Etki tepkiye yol açıyor, tepki ise karşı tepkiye... Hayır; bir kısır döngü değil bu, yıkıcı kasırganın ebesi kara bulutlar.
Böyle bir toz-dumanda Türkiye'nin AB süreci nedeniyleseçeceği rol ve vereceği mesaj hayati önem taşıyor:
"Ilımlı İslam" modeli olarak mı sunulmaya devam edilecek, yoksa "Aydınlanma ve laiklik" devrimlerini içselleştirmiş "Tek" İslam ülkesi olması mı öne çıkarılacak?
Sezer ve Baykal mesajlarıyla ikinci seçeneği işaretliyorlar. Üstüne basa basa. İyi de yapıyorlar.