İran artık tüm başkentlerin ezberlediği ama iç çekmekten başka elinden birşey gelmediği taktiğini dün bir kez daha sergiledi:
6'ların, yani BM Güvenlik Konseyi'nin 5 sürekli üyesi (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) ile Almanya'nın uranyum zenginleştirme çalışmalarını durdurması karşılığı ekonomik ve teknolojik işbirliği önerisini ne kabul etti, ne de ret!
İran'ın üç yıldır sürdürdüğü bu taktik üç aşamadan oluşuyor:
*Önerilere karşı önerilerle cevap vererek yeni pazarlıkların kapısını açmak.
*Böylece nükleer programını sürdürmek için zaman kazanmak.
*O ek zamanda elde ettiği kazanımları oldu-bittiyle kabul ettirmek.
Sonra yeniden başa dönmek. Dün yaptığı gibi: "Uranyum zenginleştirme çalışmalarımız artık pazarlık konusu olmaktan çıktı. Çünkü o teknolojiyi elde ederek dışa bağımlılıktan kurtulduk. Gelin bundan sonrasını konuşalım!"
6'lar İran'ın kararını büyük olasılıkla "olumsuz" bulacaklarına göre, herkes o klasik sorunun yanıtını arayacak: Bundan sonra ne olacak?
Öncelikle Güvenlik Konseyi teklifi yanıtlamak için İran'a 31 Ağustos'a kadar zaman verdiği için, o sürenin dolması beklenecek. Ardından ABD, Güvenlik Konseyi'ne başvurup İran'a yaptırım isteyecek. İngiltere, Fransa ve Almanya'nın da ABD'ye destek verecekleri biliniyor.
Bir an Çin ve Rusya'nın da talebe katıldıklarını varsayalım; ne gibi yaptırımlar kararlaştırılabilir? Olsa olsa bazı hassas teknolojilerin İran'a satışına yasak konabilir. Bir de İranlı yöneticilere ve diplomatlara seyahat kısıtlaması getirilebilir.
Bunlar İran için caydırıcı olabilir mi? Hayır. Hatta Tahran yurt dışındaki mal varlığının dondurulmasını bile göze aldı.
Üstelik ABD bu yaptırımları 1979'dan bu yana uyguluyor. Ne sonuç verdi? Hiç.
Bush'un eli-kolu bağlı
Tahran rejimini üç yıldır kararlılıkla yürüdüğü nükleer enerjiye -ve nükleer silaha-sahip olma yolundan çevirebilmek için sadece iki etkili önlem var:
İlki petrol ambargosu uygulamak.
Ama mümkün değil. Başta İran'da önemli petrol yatırımları olan Rusya ile İran petrolüne şiddetle ihtiyaç duyan Çin karşı çıkar. Aynı şekilde ve aynı gerekçelerle İngiltere, Fransa ve Almanya da. Hatta Bush bile bunu göze alamaz. Çünkü petrolün varili anında 100 doların üstüne fırlar. Bu da ABD ekonomisi için yıkım olur.
Hem sonra İran yaptırımlara aynen karşılık vereceğini de açıkladı: Ambargo konulursa, o da petrol ihracatını durduracak.
Kısacası petrol silahını unutun.
Geriye ABD'nin gözdağı vermek için sık sık hatırlattığı "Askeri operasyon" seçeneği kalıyor.
Her ne kadar "Bush'un sağı-solu belli olmaz. Irak'a savaş açarken babasını bile dinlemedi" denilse de, Beyaz Saray'ın sağduyusunu, hatta aklını o kadar yitireceğine ihtimal verilmiyor. Çünkü böyle bir çılgınlık, dünyanın korkunç bir terör ortamına sürüklenmesinden ve İslam dünyasının İran'ın arkasında kenetlenmesinden başka sonuç vermez.
O halde? İran'ın nükleer silaha sahip olmasını kabullenmekten başka çözüm yok mu?
Var. Müzakere. Ama İran'ın anladığı türden müzakere: "Tüm aracılar çekilsin, masada ABD ile yalnız kalalım."
Ve bu başbaşa görüşmelerde "herşey"in konuşulmasını istiyor: Irak, Lübnan, Filistin, nükleer, petrol, diplomatik ilişkiler...
Kısacası ABD'nin Ortadoğu'da tek veya ilk muhatap olarak onu görmesini amaçlıyor. Dolayısıyla bölgesel süpergüç statüsünü kabul etmesini, hatta onaylamasını. Başarabilir mi?
Soruya soruyla yanıt verelim: Bush'un başka çaresi var mı? Tabii yine babasını bile dinlemezse!