İstanbul Rumları'nın bugünlerini konuşup yarınlarını sorguladıkları konferansın düzenlendiği Hilton'un yakınındaki otelde, Ceylan Intercontinental'de en az onun kadar önemli bir toplantı başladı: Avrupa Müslümanları Konferansı.
Toplantının konuşmacılarından biri özellikle ilgimizi çekti: Tarık Ramadan.
Müslüman Kardeşler örgütünün kurucusu Hasan El-Banna'nın İsviçre'de doğup büyümüş torunu olan Tarık Ramadan, Avrupa'daki Müslüman aydınların önde gelenleri arasında sayılıyor.
Dahası, Malek Chebel, Abdennour Bidar, Farhad Khosrokhavar, Rachid Benzine, Youssef Seddik, Ghaleb Bencheikh gibi düşünürlerle birlikte İslam'ın Avrupa versiyonunu oluşturmak için çaba harcıyor.
Günümüzde AB sınırları içinde 20 milyonu aşkın Müslüman yaşıyor. Kimileri rakamı 30 milyona kadar çıkarıyor. Üstelik buna din değiştirip İslamiyet'e geçmiş ve "Neo-Müslümanlar" denilen Avrupalılar dahil değil. Örneğin sadece Fransa'da en az 60 bin kişi Hıristiyanlığı bırakıp Müslüman oldu. Küçümsemeyin; İstanbul'da kalan Rumlar'ın 30 katı! Türkiye'deki tüm gayrımüslimlerin 2 katı!
Doğuştan Müslüman 20-30 milyonun üçte ikisini artık ikinci ve üçüncü kuşak oluşturuyor. Yani Avrupa'da dünyaya gelmiş, Batı eğitimi ve kültürüyle büyümüş olanlar... Yaşadıkları ülkeyi yurtları, vatanları bilenler... Bu kuşaklarla birlikte " Ezberi bozan " bir tablo ortaya çıktı.
Din, Avrupa'daki ilk kuşak Müslümanlar için kimliğini, geleneklerini ve İslami olmayan bir çevrede değerlerini korumanın kalkanıydı.
Oysa ikinci ve üçüncü kuşaklar için dinin ifade ettiği anlam bambaşkaydı : Seküler çevrede doğmuş, laik eğitim almış, siyasal ve hukuksal olarak toplumun diğer kesimleriyle tam eşitliğe sahip, yaşamı dinin kurallarıyla kuşatılmayan ve kısıtlanmayan onlara göre İslamiyet, diğer tek tanrılı ve kitaplı dinler gibi, dünyayı anlamanın, yaratılış, doğum, ölüm, insanlık gibi temel sorulara cevap aramanın bir aracıydı.
İlk kuşak için din yaşadığı toplumla kaynaşmasını engelleyen başlıca farktı. Kendilerini o toplumun bireyi olarak gören ikinci ve üçüncü kuşaklar için ise, yalnızca özel yaşamı ilgilendiren ayrıntı...
Yenileme Avrupa'dan gelecek
Dine bakıştaki bu değişim, kaçınılmaz olarak, can alıcı soruları gündeme getirdi. Örneğin, bu Avrupalı Müslümanlar'ın yaşadıkları ülkeyi "Dar-ül-Harp" kabul etmeleri düşünülebilir miydi ? Onlara çok eşlilik gibi dinin izin verdiği, evlilik dışı veya evlilik öncesi ilişki gibi dinin şiddetle cezalandırdığı toplumsal sorunlarda "Şeriat" hükümleri dayatılabilir miydi?Genç kuşaklar değiştirilemeyeceğine göre, dinin değişmesinden başka çare olmadığı görüldü. Ve yavaş yavaş geleneksel İslam'dan ayrılan, kendine özgü kimliği olan, yenilikçi bir din anlayışı ortaya çıkmaya başladı.
Yukarıda saydığımız aydınlardan bazılarının " Sessiz devrim " dedikleri bu reform hareketi, hiç kuşkusuz, gelecek yıllarda çok daha belirgin, somut olarak kendini gösterecek.
"Devrimciler" iddialı: "İslam fıkıhı"nı çağdaşlaştıracaklarını söylüyorlar. Daha ileri gidip, kimilerine göre "Herşey söylendi, her türlü yorum yapıldı" gerekçesiyle 800 yıl önce kapatılan, kimilerine göre ise açık olan ama kimsenin geçmeye cesaret edemediği " İçtihat kapısı "nı yolgeçen hanına çevireceklerini bile iddia ediyorlar. Yani, İslam'ı yeniden yorumlayacaklarını...
Biz bu arayışları akıla, bilime, çağdaşlığa ve hoşgörüye dayalı Endülüs İslamı'nın yine Avrupa beşiğinde yeniden doğum sancıları olarak görüyoruz.