28 Şubat'ın yıldönümünü bugün tüm yurtta tatbikatlarla kutlayacağız. Durun; yüreğiniz hoplamasın.
Biz 28 Şubat Sivil Savunma Günü'nden söz ediyoruz. Yüzde 92'si deprem kuşağında yer alan, ayrıca her kış sel, çığ ve heyelan gibi doğal afetlerle sarsılan Türkiye için önemli bir konu. 1989'dan bu yana her yıl 28 Şubat'ta Türkiye'de ve yavru vatan Kıbrıs'ta (hayır efendim; dış temsilciliklerimiz kapsam dışı) tatbikatlarla ve çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
28 Şubat aslında Türkiye ile AB arasındaki sırat köprüsü Kıbrıs için de çok önemli bir tarih. Daha doğrusu bir milat. Adada sorunlar 28 Şubat 1947'de Yunan parlamentosunun oybirliğiyle aldığı "Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakının Yunan ulusunun milli isteği olduğu, bunu İngiltere hükümetine bildirmekle Yunan hükümetinin yetkili kılındığı" kararıyla başladı. Yani "Megalo İdea" ile, "Enosis" ile...
Türkiye'yle ilgili kararın iki yıl ertelendiği AB'nin o ünlü 12-13 Aralık 2002 tarihli Kopenhag zirvesinin sonuç bildirgesinde de Kıbrıs için bir 28 Şubat referansı yer aldı. Ortak bildirgenin 10'uncu maddesinden aynen aktarıyoruz:
"Avrupa Konseyi, AB'ye birleşmiş bir Kıbrıs'ın katılımı yönündeki güçlü tercihini yinelemektedir. Bu bağlamda, Avrupa Konseyi, BM Genel Sekreteri'nin önerileri temelinde, Kıbrıslı Rumlar'ın ve Kıbrıslı Türkler'in 28 Şubat 2003 tarihine kadar Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulmak amacıyla müzakerelere devam etme kararlılığını memnuniyetle karşılamaktadır..."
AB liderlerinin dileği gerçekleşseydi, koskoca bir yıl boş gitmeseydi, bugün çözüm için zamana karşı yarışılmayacak, iki ayak bir pabuca girmeyecekti.
Aklınızdaki, "öteki" 28 Şubat'a gelince... MGK'nın 9 saatlik maraton toplantıda 20 kararı boncuk gibi terleyen Başbakan Erbakan ve yardımcısı Çiller'e imzalatmasıyla başlayan sürecin üstünden 7 yıl geçti.
Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Org. Erol Özkasnak'ın "Tek bir mermi atılmadı, tek bir burun kanamadı. Tıpkı NATO'nun Varşova Paktı'nı teslim alması gibi..." diye anlattığı bu sürecin aktörlerinin tümü artık sahneden silindi. Bir bölümünü halk son seçimde tasfiye etti, bir bölümü yasalar uyarınca köşeye çekildi, bir bölümü yasaklandı, bazıları da dünyadan ayrıldı.
Ve Genelkurmay eski Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "Bin yıl sürecek" dediği süreç, 3 Kasım 2002 gecesi, sandıklar açılıp sonuçlar belli olmaya başlayınca Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Oğuzhan Asiltürk'ün "Her darbe sonrası böyle oluyor" diye söylenerek genel merkezi terk etmesi ve binanın erkenden karanlığa gömülmesiyle bitti.
Bu sürecin başlıca etkisi, İslami kesimin sıkı kalemlerinden Ali Bulaç'ın dediği gibi, "AB karşıtlarına en büyük toplumsal desteği kaybettirmesi, geniş toplum kesimlerine AB'den başka hiçbir seçenek bırakmaması oldu."
Ama daha da önemlisi, kıblesini Ortadoğu'nun çağdışı rejimlerine çevirmiş bir zihniyetin küllerinden çağdaş değerleri, özgür dünyayla bütünleşmeyi önceliklerin önceliği kabul eden bir akım doğdu. Bir mucize dönüşüm gerçekleşti.
Şimdi sıra geldi solun dönüşümüne. Ona da bir 28 gerekiyorsa, yakın; 28 Mart'a şurada bir ay kaldı.