Tam 8 yıl boyunca çıkışları, kavgaları ve polemikleriyle "Türkiye'nin en tartışılan adamı" olan, başbakandan cumhurbaşkanına kadar tüm irade sahipleriyle çatışmasına rağmen yerinden oynatılamayan bir "güç odağı" veda ediyor. Görev süresi yarın dolan YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'den söz ediyoruz. Onun esrarengiz gücünün ne kadar derin kaynaklardan beslendiğini anlatmak için birkaç anekdot aktaralım. 1995'te DYP'den siyasete girmeye karar verdiği için görevinden istifa eden dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam, veda ziyaretinde bulunduğu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e şöyle dedi: "Efendim, benden sonra kimi atarsanız atayın YÖK istikametten sapmaz. Bu yüzden 63 rektörden herhangi birini yerime düşünebilirsiniz. Ama Kemal Gürüz hariç..." Demirel "Sen merak etme" diye geçiştirdi. Ve birkaç gün sonra, tam tarih verelim, 6 Aralık 1995'te Gürüz'ü YÖK'ün başına getirdi. Aradan 4 yıl geçti. Gürüz'ün görev süresi doldu. Demirel'in niyeti bu 4 yıl boyunca epey eleştirilen, bir hayli de tepki toplayan Gürüz'ün yerine bir başkasını getirmekti. Adayı belirlemek için geniş bir danışma, çeşitli kişi ve kurumlarla görüş alışverişi süreci başlattı. Sonunda yeni YÖK Başkanı'nı açıkladı: Kemal Gürüz!
Sezer bile sökemedi
O yıllarda Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, "YÖK ve üniversiteler demokratikleşmeli" deyince Gürüz hop oturup hop kalktı. Sözünü de esirgemedi. Bir mektup gönderip "Çok biliyorsanız gelin siz yapın" dedi, Sezer'den "İkinci Cumhuriyetçi" diye söz etti. Sezer bunu hiç unutmadı.Demirel'den sonra Çankaya'ya çıkınca Gürüz'ü görevden almak istedi, hatta formül arayışına bile girdi. Sonuç ortada: Gürüz, Sezer döneminde 3 yıl daha, yani sonuna kadar görevde kalmayı başardı. 2000 yılında Meclis, YÖK'le ilgili iddiaları araştırmak için komisyon kurdu. Bu komisyon aylarca çalışıp 400 sayfalık bir rapor hazırladı. Raporda Gürüz hakkında 5 ayrı iddiadan dava açılması isteniyordu. Sonuç yine ortada: Ne o Meclis kaldı, ne o komisyonun üyeleri, ne o hükümet... Ama Gürüz dimdik ayakta.
ABD yolcusu mu?
Ancak Gürüz herhalde en çok son bir yılda, yani AK Parti iktidarı dönemindeki kavgalarıyla hatırlanacak. İşte birkaçı: "Üniversiteler medrese değil. Bu mantıkla Türkiye'nin yolunu açamazsınız." "Türk üniversiteleri köktendinciliğe, etnik bölücülüğe, bilim dışı her akıma karşıdır, sonuna kadar da mücadele edecektir." "Tarikat lideri önünde diz çökenlerle AB kapısında durmak mümkün mü?" Bu seçtiklerimiz en ılımlıları. Daha neler neler demedi ki... Allah'ı var; başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hükümet üyeleri bir-iki atışma dışında bu tahrikleri duymazlıktan geldiler de, iş kriz boyutlarına taşınmadı. Hükümet ayrıca YÖK Yasası'nı yenileme girişimini aceleye getirmekten vazgeçerek, üstelik Üniversitelerarası Kurul'la uzlaşma yolunu seçerek, Gürüz'ün giderayak eline bir koz verme tuzağına da düşmekten kurtuldu.
Peki Gürüz gerçekten gidiyor mu?
Emeklilik dilekçesini verdiğine ve ABD'de bir üniversite ile anlaştığına göre, öyle olması lazım. İyi ama 3 gün önce Çukurova Üniversitesi'nin 30'uncu kuruluş yılı etkinliklerinde Gürüz'ü gösterip, "Bu ülkeyi sevenler için sandalye şart değil. Yetişmiş insanlar bu ülkenin akçeleridir, günü geldiğinde kullanılır" diyen Demirel'in bir bildiği mi, dilinin altında bir bakla mı var? Sahi ne demek istedi Demirel?