Kafkaslar coğrafi, tarihsel ve stratejik nedenlerle Türkiye'nin arka bahçesi konumunda. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı nedeniyle buna ekonomik nedeni de ekleyebiliriz. Ancak Türk, Hint-Avrupa, Moğol, İran, Slav, Kafkas ırk ailelerinden gelen onlarca halkın yaşadığı gerçek bir etnik hazine olan bölge şu sıralar müthiş bir satranç maçına sahne oluyor. Bir yanda Çarlık ve Sovyetler Birliği dönemlerinden beri buraları doğal uzantısı, hatta ayrılmaz parçası olarak gören Rusya... Diğer yanda Türkiye ve Kafkaslar üstünden Orta Asya'ya uzanmak isteyen, Ortadoğu petrollerine bağımlılığını azaltmak için bu bölgenin kaynaklarını -şirketleri aracılığıyla- ele geçirmek isteyen ABD... Bu maçların bazısı "pata" bitiyor. Azerbaycan ve Ermenistan'da olduğu gibi. Bazısında ise şah-mat meydan okumasına kadar gidiyor. Gürcistan'da olduğu gibi. İlk soru: Azerbaycan ve Ermenistan'da ABD-Rusya kapışması neden "pata", yani berabere bitti? Cevap: Çünkü Ermenistan'da Koçaryan'ın, Azerbaycan'da İlham Aliyev'in karşısına çıkanlar halk desteğinden yoksundu. O nedenle iki taraf da kendi çıkarlarını koruma güvencesi veren mevcut liderleri işbaşında tutmayı tercih ettiler. O uğurda seçimlerdeki yolsuzlukların uluslararası meşruiyet açısından yarattığı sıkıntıları bile görmezlikten gelmeyi tercih ettiler. Sadece ABD, Azerbaycan için "Keşke daha düzgün bir seçim yapılsaydı. Nasıl olsa İlham Aliyev için ortada herhangi bir tehlike yoktu" diye iç geçirmekle yetindi, o kadar.
Kim bu Saakaşvili?
İkinci soru: Peki neden ABD, Gürcistan'da sonuna kadar asıldı? Cevap: Çünkü 2 Kasım seçimlerindeki hileler, mızrağın çuvala sığamayacağı kadar büyüktü. İkincisi, Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze karşısında halkın desteğine sahip güçlü alternatif lider adayı vardı. Ve nihayet, belki de en önemlisi, bu lider adayı, sadece 35 yaşındaki Mikhail Saakaşvili, ABD'nin gözü kapalı güven duymasını sağlayacak özelliklere sahipti: ABD'de hukuk öğrenimi görmüş, New York'ta bir hukuk bürosunda çalışmıştı, mükemmel İngilizce biliyordu. Bir başka ama çok işe yarayacak gerekçe daha: Çürümüş bir iktidarın karşısında o gerçekten temiz bir isimdi. Tiflis Belediye Başkanlığı döneminde, bizzat çatılara çıkıp yoksul halkın damını aktarmayı, asansörlerini onarmayı tercih etmişti. Sonra Adalet Bakanlığı'na getirilmiş, bu görevde yolsuzluğun boyutlarını daha iyi görmüştü. Hatta Bakanlar Kurulu'nda "Halk ekmek bulamazken, sizler nasıl bu kadar lüks malikaneler yaptırabiliyorsunuz" diye bağırarak masaya Şevardnadze ve bakanların birbirinden görkemli villalarının fotoğraflarını fırlatmış, kapıyı çarpıp gitmişti... Peki 1928 doğumlu, 20 yaşında Komünist Parti'ye girmiş, 1972'de Gürcistan Komünist Partisi Birinci Sekreterliği'ne yükselmiş, 1985'te Perestroyka devrimini başlatan Sovyet lideri Gorbaçov tarafından Dışişleri Bakanlığı'na getirilmiş, onunla Soğuk Savaş dönemini bitirerek tarihe geçmiş, 1990'da "Ülke komünist diktatörlüğe gidiyor" diyerek istifayı basmış, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması ve bir dizi cumhuriyetle birlikte Gürcistan'ın da bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana bu küçük ama önemli ülkeyi yöneten "Kafkaslar'ın yaşlı tilkisi" Şevardnadze nasıl hüzünlü bir veda noktasına geldi?
De Gaulle veya Miloseviç
Herşey ilkbaharda iki Sırp gencinin Gürcistan'a gitmesiyle başladı. Onlar "Otpor" gençlik hareketinin üyeleriydi. Miloseviç'i deviren hareket. Gürcistan'da "Demokrasi için mücadele" seminerleri verdiler. Bu dersler sonunda Gürcü gençler örgüt kurdu: "Kmara". Anlamı: Yeter! Ah, unutmadan ekleyelim, "Otpor"u olduğu gibi, "Kmara"yı da Macar asıllı Amerikalı milyarder George Soros yüklü bağışlarla destekledi. Hatta Soros'un bir yıl önce Budapeşte'de verdiği konferansta "Şevardnadze'yi devirme zamanı geldi" dediği iddia ediliyor. İşte şimdi Tiflis'te başkanlık ve parlamento, binalarında nöbet tutan gençler o Kmara'nın üyeleri. Sloganları da hayli anlamlı: "Ya de Gaulle gibi gidecek ya Miloseviç gibi. Ama gidecek." Nasıl; derslerini iyi öğrenmişler, değil mi?