Doğa belgesellerini izliyorsanız görmüşsünüzdür: Gelişmiş canlıların temel uğraşı genlerini kendi ölümlerinden sonra da var etmek, yani yavru yetiştirmektir. En uysal hayvan bile yanında yavruları varken dövüşken olur, onları korumak için canını tehlikeye atar.
İnsanlar kendilerini apayrı bir yerde görmek isterler ama biyolojinin içindedirler; yavrunun başlıca değer oluşu onlar için de geçerlidir. Çocuk ölümünü başa gelebilecek en büyük felaket sayar, dayanılmaz bir kayba katlanmanın olanaksızlığını anlatırken "Evlat acısı gibi içime çöktü" deriz.
Keçi ya da katır inadı, deve kini türünden hayvansal benzetmelerle adlandırılan başka bir özellik yüzünden Türkiye karmakarışık iç ve dış hesapların tuzağına itilebildi; on yıllar boyunca gereksiz çatışmalar yaşadı. Sonuçta on binlerce ana babanın yüreğine o acının ateşi düştü.
Bir süredir karşılıklı çılgınlıkları durdurmanın, iç barışa yönelmenin yollarını aramaktayız.
Karşımıza çıkan engellerden biri o ana babaların doğal öfkesi, anlaşılır öç isteği. Barış çabasının kaçınılmaz kıldığı herhangi bir yumuşama ya da ödün söz konusu olunca "Şehit yakınları ne der?" diye duraklıyoruz.
Ne derler? Ne demeliler? Biyoloji sınırlarını bile aşmalarını isteyebilir miyiz ateşin yaktığı insanlardan?
Yeni bir ilacın etkisini görmek için damarına zehir zerk eden araştırmacılar gibi, kendimi korkunç bir empati denemesinden geçirdim: Askere alınıp gereksiz çatışmalara sokulan bir oğlumun ölüm haberi gelse ne hisseder, ne yaparım?
ANLAMSIZ DÖVÜŞ
Yanarım tabii. Belki çok geçmeden yanına giderim. Ama arada ne isterim? O anlamsız dövüşün sürmesini, başkalarının oğullarının da ölmesini mi?
Hayır. Kesinlikle hayır.
Evladımın kaybının hiç değilse bir anlamı olmasını, başka delikanlı ölümlerinin önlenmesine yarar sağlamasını isterim. "Şehit babası sıfatıyla iki tarafa sesleniyorum, akıl yolunda anlaşmak için yürekli davranın" derim.
Kahramanlık söz konusu olunca akla sıra dışı yiğitliklerle zaferler kazanmak, birilerini yenmek gelir.
Öyle şeyleri hayvanlar da yapabiliyor. İnsana özgü gerçek kahramanlık ise kişinin içgüdü sınırlarını aşabilmesi, kendini yenmesidir.
Amerika'daki okul katliamında altı yaşındaki çocuğu öldürülen bir baba uygarca bir taziye mektubu yazdı.
Kime, biliyor musunuz?
Yirmi altı can aldıktan sonra intihar eden genç caninin ailesine.
Bizdeki şehit yakınlarının acısını yüreğimde duyuyor, ama her birini bağrıma basarken kulaklarına bir rica fısıldıyorum:
Lütfen kahraman olun.