Barış güzeldir ama barışçılık iddiasıyla zırvalamak da mümkündür. Ömrümde hedefi olduğum en saçma suçlama o konuda bir kadınlar grubundan gelmişti.
Sırpların Müslüman temizliği diye yedi bin delikanlıyı yere yatırıp enselerinden kurşunladığı, devlet planlamasıyla binlerce Boşnak kızının ırzına geçildiği günlerde, Ertuğrul Günay inceleme ve protesto amacıyla olay bölgesine bir aydınlar seferi düzenlemişti. Ankara'daki hazırlık toplantısında önerdim:
"İspanya iç savaşında faşizme karşı dövüşen aydınların yaptığı gibi, bizden bir grup sembolik destek amacıyla bir süre silahlı Boşnak güçlerine katılsın."
Orada bulunan birkaç hanım şiddetle karşı çıktılar. Birinin bağırışını unutamam: "Savaş taraftarı olduğunuzu bilmezdim Refik Bey! Oraya kan dökmeye mi gidilsin?"
Kanın oluk oluk aktığı yerde canavarları anlayacakları dille durdurmayı istemek savaş taraftarlığı olmuştu...
Şimdi kimyasal silah başlıklı füze tehlikesinden Patriot'larla korunmak istememize Rus tepkisi hatırlattı bana bunu. Hele "Oralarda gerginlik yaratacak, istikrarı bozacaksınız" lafına kargalar güler.
Suriye'de her gün kıymaya soğan rendeler gibi insan doğranmakta. Sınırdan topraklarımıza sapır sapır havan mermileri, şarapnel parçaları, seken kurşunlar yağıyor, uçağımız düşürülüyor, kamyonlarımız vuruluyor, gazetecilerimiz kaçırılıyor. Hangi istikrar? Beterinden korunmaya çalışırsak gerginliği biz mi yaratmış olacağız?
Komşunuz sapıtmış, sağa sola ateş ediyor. Eviniz delik deşik. O yana bakan pencerelerinize kurşun geçirmez cam taktıracağınızı duyunca telefon açıyor komşunuzun ağabeyi:
"Sakın ha! Aranız bozulur!"