Ustası olduğumuz sapla samanı harmanlama hünerimiz ne zaman doruğa çıksa Attila İlhan kardeşimi anar, onun mantık anahtarı gibi kullandığı "Hangi?" sorusunu hatırlarım.
Uzayıp kızışan İstanbul Şehir Tiyatrosu sorunu düğüm olmakta. Yumurta atarcasına tartışılırsa içinden çıkılmaz.
Şurası kesin: Tiyatroyu bürokratlar değil, tiyatrocular yönetmeli. Ama sormak da gerek: Hangi tiyatrocular, nasıl yönetmeli?
Bir tez işleniyor: "Tiyatro muhalif olmalı." Sormayacak mıyız, hangi düzeyde, neye muhalif olmalı? Sanatın bütün dalları gibi, insan ruhundaki karanlıklara, hayatın temel haksızlığına, yazgının kaçınılmazlığına karşıdır zaten. İlle günlük politika düzeyinde şu ya da bu partiye muhalif olması mı gerekir?
Öylesi vardır: kabare, hiciv, tuluat tiyatrosu. Oralarda günlük hedef taşlanır, ağza gelen söylenir. Ama başka türlerde metinden ayrılmak etik suçu ve kesinlikle yasaktır.
Hamlet'i canlandıran oyuncunun devlet içinde çürük bir şeyler olduğunu söyledikten sonra seyirciye göz kırparak "Kralın kasetleri varmış" dediğini düşünün. Uyarı cezası almazsa öyle davranışlar yol olmaz, temsillerin cılkı çıkmaz mı?
Başbakan yersiz tuluatı eleştirmekte haklı. Sırf o söyledi diye tersini savunmak abesle uğraşmaktır. Ama Şehir Tiyatrosu'nda yapılanın arkasında olduğunu açıklamasının yönetmelikte hiçbir değişiklik istemediği anlamına gelmeyeceğini de umuyorum.
İstanbul Belediye Başkanı olduğu günlerde Kenan Işık'la birlikte bir sabah kahvaltımızda -tiyatro dâhil- çeşitli konulara değinirken sergilediği insancıl ve demokratik yaklaşımı ne kadar olumlu bulduğumu hatırlıyorum. Günümüzde kesinlikle "Tayyip Bey diktatörlüğe heves etmez" diyebilmem de öyle izlenimlerin birikiminden kaynaklanmakta.
Şimdi Kadir Topbaş bile "Kenan Işık kendisine danışılmamasına kırılmakta haklı" dedi. Yanlışın düzeltilmesiyle Işık danışmanlık görevine döndürülse aklın yolunda birleşilmesi kolaylaşır.
Yönetimin sanatçı ağırlıklı olacağı ve daha demokratik bir yaklaşım amaçlandığı söyleniyor. Uygulama o hedefe yönelecekse, kurumu kimin temsil edeceği gibi sorunlar sembolik kalır, anlaşmazlık konusu pürüzler rötuşlarla giderilebilir.
Kolay değil tabii. Tiyatro kulisi fırtınalı egoların cirit attığı tekinsiz bir alandır. Yaşadıklarımdan biliyorum. Tek örnek vereyim.
İyi bir aktörümüz var. Ama herhangi bir konuda ağzından olumlu söz çıktığı duyulmamış. Gülümsediğini gören de yok, küs olmadığı çalışma arkadaşı da. En keyifli meclise katılsa dakikasında gırtlak gırtlağa geliniyor orada. Birkaç yıl önce bir toplantıda sağa sola hakaret yağdırdı; hakkında ceza davası açıldı.
Lehinde tanıklık etmemi istedi. Duruşmada olayı tatlıya bağlayıcı ifade verdim.
Yazar düşmanlığı ortamında nasılsa bir oyunum sahnelendi mevsim sonunda. Yönetmeni dün söyledi: Tatlı dostumuz "O adamla nasıl iş birliği yaparsın, köpeği misin?" demiş. Aynı yiğit gazetelerde o minvalde yazı yayımlatmak için seferber durumda.
Yine de tiyatrolarımızın sağlığı için çalışacaklara kolay gelsin!