Küçücük bir ayrıntı 180 derecelik yorum farkına yol açabilir. Bir virgül yerinin değişmesiyle takdirin nasıl hakarete dönüşebildiğini gösteren klasik örneği bilirsiniz: "Çalış baban gibi, eşek olma" ve "Çalış, baban gibi eşek olma."
Kadir İnanır'dan alınan akciğer parçasında kanser belirtisine rastlanmadı. Aydınların bilgi kaynağı sayılan bir gazetemiz bunu şu başlıkla bildirdi:
"Kadir İnanır'dan 'iyi' haber".
Söz alıntısı değilse, tırnak işareti kullanımı ironi belirtisidir. Yani "Gerçek saymıyorum ama, hadi öyle diyelim" anlamına gelir. Benim bir biyopsi sonucumun temiz çıktığını duyururken birileri "iyi" sözcüğünü tırnak işaretiyle süslese alınırım. "Galiba kanser olmayışımı aslında kötü haber sayıyorlar" kuşkusu takılır aklıma.
Dün de bir panele katılması beklenen bir profesör hanımın kolunun kırıldığı, gelemeyeceği, onun yerine bir başka akademisyenin konuşacağı bildirildi. Duyanlardan biri ikinci adı onaylama anlamında "A, iyi" dedi. Haberi getiren kişi ise bunu kazaya sevinme gibi algılayarak "Sen zaten onu sevmezsin, kol kırılmasına iyi demeye utanmıyor musun!" diye tepki gösterdi. Zor oldu düğümü çözmek.
Halat savaşı yapar gibi iki uçtan asıla asıla gerdiğimiz ortamda duyarlıkların artmasına şaşılmaz. Dil kullanımı ayrıntılarına aman dikkat!
***
Talat Halman insanda aradığım zekâ, yetenek, birikim, sevecenlik ve sevimlilik gibi bütün olumlu özellikleri nefsinde birleştirmiş bir söz kuyumcusudur. Üstüne üstlük, acayip çalışkan. Sone çevirmek belalı iştir; bir teki haftalarca uğraşma gerektirebilir. Talat Shakespeare'in yüzlerce sonesinin hepsini çevirmiş. Okurken Everest'e tırmanır gibi oldum.
Son günlerde yollarımız sıkça kesişti. Çevreden gördüğü engin saygı ve muhabbet, kendisinin de huzurlu hali hoşuma gitti. 28 Şubat anmaları dolayısıyla bugünlerde durmadan hatırladığım bir başka dostumun son zamanlardaki görüntülerinin ne kadar farklı olduğunu düşündüm.
Aralarında hayli yıl var ama, Bülent Ecevit de aynı sosyal çevrenin, aynı eğitim ortamının ürünü. Okuldayken sakin, sessiz, nazik bir delikanlıydı. Edebiyata ciddi ölçüde yetenekliydi. Şiir yazarken, dergi çıkarırken mutlu görünüyordu. Yıllar sonra, başbakanlığı sırasında "
Keşke kendini hep şiire verseydin" demiştim de, bir şey söylememiş ama kırılmıştı galiba.
Geçen hafta Merve Kavakçı olayının Meclis'teki görüntülerini yüreğim sızlayarak izledim. Tam bir linç sahnesiydi. Öfke gösterisi yarışına kalkıp yerlerinden fırlamış yüzlerce orta yaşlı erkek yumruk sallayarak bir ağızdan kükrüyor, dehşetten donakalmış gencecik milletvekili kız belli belirsiz dua mırıldanıyordu.
Başbakan Ecevit? İşin tuhafı, Gülen cemaatine hoşgörülü davranmakla suçlanan ağabeyim? Gözleri yuvalarından uğramış, yüzü nefretle kasılmış, avaz avaz haykırıyordu kıza.
O günkü ortamın "
normal" sonucuydu tabii. Yine de utandım.