Kara bürünmüşken kent beyaz örtünün altında uyur gibidir. Hava yumuşayınca çirkinleşir ortalık: görüntü bulanık, gök kurşuni, yerler vıcık olur. İnsanlar ve taşıtlar ilerlemeye çalışırken birbirlerine çamur sıçratırlar. Sonra güneş açar, yerler kurur, her şey güzelleşir.
Sonunda toplumumuzda da öyle olacak; göreceksiniz. Şimdi vıcık dönemden geçmekteyiz. Haklı bir dava için yapılan mitinge nefret bulaştırılması gibi, her şey çamurlanabiliyor.
Geçecek, geçecek. Akıllanma ve insancıllık yönünde ilerleyişimiz sürüyor. Nerede frene, nerede gaza basacağımızı bilebilsek daha da hızlı yol alacağız.
"Ruhumuza cemre düşse" dedim diye sağdan soldan "Ne yani, kavgayı bırakalım mı?" tepkileri aldıkça gülüyorum. Şimdi çoğunun gereksiz olduğunu gördüğüm boğuşmalarla geçmiş bir ömrün sonunda Pollyanna'lıkla suçlanabileceğim hiç aklıma gelmezdi!
Peki, barış havarisi gibi konuşmayayım da yaşlı öğretmen sesiyle azarlayayım "hesaplaşma" cezbesine tutulan bütün tamtamcıları:
"Gerekli durumda kavgadan kaçmamak yiğitlik, yerli yersiz dalaşmak mahalle çocukluğudur. Herkes ortam etkisinde kalır bir ölçüde. Geçmişteki davranışları değerlendirirken kimse idamcı yargıç kesilmesin!"
***
Şimdi 28 Şubat havasında işlenmiş günahlar tartılıp incelenmekte. İyi oluyor; ders çıkarmak yararlıdır. Yargılarken gerçekçi ve insaflı olmak kaydıyla.
O sıralarda ben basından ve politika konularından uzak, yaklaşan Dünya Tiyatro Günü için ITI-UNESCO Türkiye Merkezi başkanı sıfatıyla hazırlık çabaları içindeydim.
Rahmetli Recep Bilginer dostum da merkezin genel sekreteriydi. Tutturdu "
27 Mart'ta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Kültür Bakanı tiyatro üstüne demeç veriyorlar, Genelkurmay Başkanı da versin" diye. "
Ne münasebet?" itirazlarını dinlemedi, bir sabah da gülerek emrivaki tebliğ etti:
"
Kalk, gidiyoruz. Randevu aldım, Çevik Bir'in yardımcısı Özkasnak Paşa bekliyor."
Çarnaçar gittik. Onun ayarlamasıyla bir kişi daha kapıda bize katıldı. Yanlış hatırlamıyorsam Devlet Tiyatroları'nın o günkü genel müdürü Bozkurt Kuruç'tu.
Gençten, güler yüzlü, çok nazik paşa bizi sıcak karşıladı, subay yetiştirilirken tiyatrodan nasıl yararlanıldığını anlattı, 27 Mart'ı da değerlendirme sözü verdi. Politikaya değinilmedi pek. Yalnız ayrılmamıza yakın Recep "
gidişin" nasıl olduğunu sorunca paşa anlamlı bir tebessümle "
Hiç endişelenmeyin, yakında her şey yoluna girecek" dedi.
Ne tepki gösterdim, ne de oradan çıkınca "
Ordu darbe hazırlığında!" diye davul çaldım.
***
Şu soruyu lütfen insafla yanıtlayın: Ben darbe yanlısı mıyım? Değilsin diyorsanız, kimse öyle konularda aşırı katı kıstaslarla suçlanmasın.
Örneğin Ertuğrul Özkök ile Emin Çölaşan da Çevik Bir ziyaretinde "
Şöyle laf edildi, böyle edilmedi" diye ortalığı velveleye vermesinler.