Kıyasıya dövüş kurslarında göz çıkarma, boyun kırma, husye ezme gibi marifetler öğretilir. Canımı savunmak zorunda kalabileceğimi düşündüğüm yıllarda öyle dersler aldım. Mide bulandırıcı hüner kullandığım hiç olmadıysa da, birileriyle -örneğin Ağca'yla- "Birkaç dakika aynı odaya hapsedilsek" diye hayal kurmuşluğum vardır.
Sırp faşistlerin Boşnaklara yaptıkları sistemli canavarlık ayrıntılarının uykumu kaçırdığı günlerde de kafamdaki kaosa dayanamayınca kalktım, Bosna'ya gittim. Yalnız değildim sabır tükenişinde.
Devlet buyruğuyla ırzlarına geçildikten sonra kendilerini ağaç dallarına asan kızların fotoğrafları dünya gazetelerinde sergileniyordu. Birinde kurbanın kolları iki yanına sarkık, boynu bükük, gözleri açıktı. "Utanmıyor musunuz?" der gibi bakıyordu dünyaya.
Bütün "gelişmiş" ülkelerde yöneticiler böyle şeyleri yıllardır elleri böğürlerinde izlemekte, "Bizi ilgilendirmeyen belaya karışmayalım" hesabıyla seyirci kalmaktaydılar. Ama ABD Başkanı Clinton'a yakın bir yöneticinin kızı o fotoğraflardan birini görmüş, uykusuz geçirdiği geceden sonra kahvaltı masasında sormuştu:
"Hiçbir şey yapılmayacak mı babacığım?"
Bir daha kızının yüzüne rahat bakamayacağını fark eden adam o günkü kabine toplantısında öyle etkili konuştu ki, Balkanlar'daki iğrençlik karşısında hareketsiz kalmanın utancını zaten yaşamakta olan başkan düğmeye bastı. Batı öyle dur dedi Miloseviç itine.