Gazete yorumcularının köşelerini kendi yaşantılarındaki herhangi bir konu yararına kullanmaları doğru olmaz. Ama desteklenmesi gereken bir şeye rastladıkça kamuoyu dikkatine sunmaları da görevleridir. Bu iki ilke çelişip ikilem yaratabiliyor.
Kitap yayıncılığını yönettiğim İstanbul Kültür Üniversitesi'nde yapılan ve tasarlanan olumlu şeyleri dikkatinize sunma görevimi birinci ilke yüzünden hakkıyla yerine getiremiyorum. Bereket versin geçenlerde Hıncal Uluç "Bir Kültür Mabedi" yazısıyla o işi güzelce yaptı. Yetkililerin ıskaladığı işlevi bir üniversitenin nasıl üstlenerek İstanbul kenti için bir Kültür Merkezi yarattığını anlattı ayrıntılarıyla.
Şimdi orada ülkemizin en vahim sorununun çözümüne kültür yoluyla katkılar sağlamaya hazırlanıyor, bir Kadın Açılımı planlıyoruz. Ele alınacak konulardan biri kadına şiddet vahşetimiz, o kapsamdaki sorunlardan biri de çocuk yaştaki kızlarımızın başlarına gelenler.
Barbarca ayıpların giderilmesi yönündeki çabalara etkin odakların destek vermelerini diliyordum. SABAH'ta "Küçük Gelinler" başlıklı yazı dizisinin yayımlanması sevindirici bir rastlantı oldu.
Günümüzde toplumu biçimlendiren güçlerin en etkilisi televizyon dizileri tabii. O cenahtan imdada gelen olur mu diye düşünürken karşıma "Hayat Devam Ediyor" çıkınca sevincim katlandı.
***
Konu demeyeyim de, sorunun kendi ağdalı. Melodrama uygun; kolayca arabeskleşebilir. Çok şükür o yola gidilmemiş. Tersine, çok akılcı bulduğum bir yaklaşım benimsenmiş.
İsterseniz Marksist saplantı sayın, adına ne derseniz deyin somut gerçektir: Toplumun dertleri sınıfsal sorunlardan kaynaklanır.
Bakın, bambaşka bir konu gündeme geldikçe hep soruluyor:
"Niçin yalnız yoksul delikanlılar şehit olmakta? Zengin bir ailenin oğlunun Güneydoğu dağlarında vurulduğunu gören var mı?"
Çocuk gelinler haksızlığında ve töre cinayetleri faciasında da durum farklı değil. Üst gelir düzeyinde ana babanın küçük yaştaki kızlarının satışa çıkarıldığını ya da aile kararıyla öldürüldüğünü duydunuz mu hiç?
Hayır. Öyle şeyler hep fakir fukaranın ilkellik ayıbı.
Asıl ilkelliğin bunu görmemek olduğu gerçeğini
"Hayat Devam Ediyor" dizisi gözümüze sokuyor acımasızca. Umarım arkası da böyle gelir.
***
Dünyanın kısa sürede düzelemeyeceği, onu gerçekleştirecek tılsımlı formül bulunmadığı söylenir. Aslında var:
Tek bir nesli insanca yetiştirebilseniz, onlara miras kalacak dünya düzelir.
Nasıl sağlanabilir öyle bir başarı? Kime sorsanız eğitimle der. Tamam da,
"eğitim" bir kavram, bir sözcük. Akıllıca somutlaştırılmayınca, onun adına başlatılan atılımlar fiyaskoya dönüşebiliyor.
Amerika Afganistan'ı silah gücüyle müttefik yapamayacağını anlayınca,
"Orayı kalkındırayım da bana düşman olmasınlar" dedi. O niyetle korkunç paralar harcadı. Kalkınmanın temelinin de eğitim olduğu düşüncesiyle pek çok okul binası yaptı. Ama umduğu sonucu alamıyor.
Neden, biliyor musunuz? Küçük bir noktayı düşünememiş: O binalarda ders verecek öğretmen yok gibi.
***
Bizde yarın Öğretmenler Günü. Her yıl yaptıklarımızı tekrarlayacağız. Ağzımızdan, sayfalarımızdan, ekranlarımızdan bal akacak. Lafla, tebessümlerle, törenlerle
"sevgi ve saygı" sunacağız eğitilmek üzere çocuklarımızı ellerine teslim ettiğimiz insanlara.
Peki, onlar yeterince ve gereğince eğitilmişler mi? İşlerine dört elle sarılsalar da görevlerinin hakkını verecek güçleri var mı? Mutlular mı? Değillerse, işlerine iki elle bile sarılmalarını bekleyebilir miyiz?
Sayın Hüseyin Tekışık dostu olmakla övündüğüm bir eğitim kahramanımızdır. Köyde yetişmiş, yıllarca köy öğretmenliğiyle edindiği bilgi birikimine özel yeteneğini katarak kolay anlaşılır eğitim kitapları yazmış, öylece kazandığı parayla şaşılacak sayıda köy okulu ve başka tesisler yaptırmıştır.
Başlıca tezi:
"Çok ve iyi öğretmen yetiştirmek için seferber olalım. Her şeyden önemlidir bu."
Yürekten katılıyorum. Başarırsak yurdumuzda hayat insanca devam eder.