Önce güldüm, sonra alkışlanacak bir çabayı alaya almışım gibi utandım.
Anadolu Ajansı'nın haberinden söz ediyorum. Dargınları Barıştırma Derneği kurulmuş. Hazreti Muhammed'in "Kan davaları tamamen kaldırılmıştır" kararından esinlenmişler; küsleri barıştıracaklarmış.
Bütün dinlerin kutsadığı bir erdemdir barışçılık. Hıristiyanlıkta da barış yapmayı mübarek sayma ilkesi vardır. Herkesin o yönde her girişimi elinden geldiğince desteklemesi elbette gereklidir.
Ancak barışçı yaklaşımlar çok değerli bir başka özellik olan gerçekçilik ile uyum içinde yürütüldüğü zaman iyi sonuç verir. Yoksa geri tepip gerginliği eskisinden beter düşmanlığa dönüştürebilir. Söz konusu derneğe davudi sesli bir yiğitten başvuru geldiğini düşünün:
"Alo! Ben karımla barışmak istiyorum."
"Niçin küsüştünüz eşinizle?"
"Ben küsmedim. O küstü."
"Ne dediniz de...?"
"Bir şey demedim. İki üç yerinden hafifçe bıçakladım."
Şimdi bu zatı hastanedeki zevcesine götürür, hanımı ağzından girip burnundan çıkarak barışmaya razı ederseniz, ne olur? Muhtemelen birkaç gün sonra on yerinden bıçaklanır.
Peki, ne yapmalı? Doğrusu gerçekçi davranmak, eldeki güç kozlarını akıllıca kullanmak, adamı etkisiz duruma getirirken kadını etkili korumaya almaktır. Öylece barış değilse de güvenli ve uygarca ortam oluşur.
Yani bendeniz Dargınları Barıştırma Derneği'ne üye yazılırım ama, Hakları Koruma Derneği kurulursa ona daha şevkle katılırım.
***
Pera Palas'taki bir akşam yemeğinde Mustafa Kemal yaverine "Şu masadaki adam bize bakarken öfkeli görünüyor" demiş. "Git sor, bir derdi mi var?"
Yaver haber getirmiş: "Efendim, adam İngiliz. Babasını Çanakkale'de Türkler öldürmüş. Ona kızgın."
Gülmüş Atatürk. "Git şunu da sor. Babasının Çanakkale'de ne işi varmış?"
Birleşmiş Milletler adlı Milletleri Ayırma kurumunun İsrail yabaniliğini aklama raporundaki tez o biçim bir harika suçlama örneği: "Türk gemisinin güvertesinde yolcular komandolara saldırdıkları için öldürüldüler."
Uluslararası sularda sivillere saldıran pür silah komandoların o güvertede ne işi olduğu sorulmuyor raporda.
Şimdi Amerika dargınları barıştırma meleği pozunu sürdürme çabasında. Oysa Obama da Netanyahu'nun elindeki baskı kozlarını inatla ve küstahça kullanmasından yaka silkiyor. Bizim tutumumuz onun takımını daha gerçekçi davranmaya zorlayabilir.
İsrail ile askerlik alanında bilek güreşi konusu fantezi olmaktan ileriye geçmemeli. Dünya dengeleri öyle şeylere izin vermiyor artık. Ancak bizim politika, ekonomi ve hukuk alanlarındaki kozlarımız güçlü. Azimli ama akıllıca davranırsak Netanyahu Dargınları Barıştırma Derneği'ne başvurabilir.
***
Tarafların gerçekçilikten saptığı durumlarda barışçılık denemelerinin ters sonuç verişinin en çarpıcı örneği Kürt açılımının akıbeti. İyimserlikle sunulan kucaklaşma önerisini dağdaki, adadaki, bozkırdaki Kürt aklıevvelleri karakucak güreşine döndürdüler.
"Her şeye rağmen barış yapılsın" diyen Türk aklıevvelleri var.
Tabii yapılsın. Eli bıçaklı adamla eşi arasında da gerçek uyum ve huzur sağlansa ne iyi olur! Ama önce bıçağın aradan çıkması gerekmez mi?
Silahtan söz ederken kastım yalnız PKK'lıların elindeki kalaşnikoflar değil. BDP'nin son kongresinde "demokratik" gibi sözcüklerle süslenerek tüzüğe yerleştirilen toprak koparıp çiftlik kurma niyeti de bıçaktır.
Gerçek demokrasi anlayışı çerçevesinde kozların zekice değerlendirilmesi ile insanca bir anayasa hazırlamak huzur yolunda ilk adımdır.
Yurtta barış, dünyada barış ilkesi er geç kazanacak. Bıçaksız yaşayacağız.