Öç almayı kafaya takmak hoş değildir; aşılması gereken bir saplantıdır. Ama size üstünlük taslayanlar tarafından yıllarca itilip kakılmış, aşağılanmış, şamar oğlanı yerine konulmuşsanız, işlerin tersine dönmeye başladığını görmenin tadına doyum olmuyor.
Geçen ay Hamburg'da yaşayan, anası Alman babası İngiliz bir gençten mesaj aldım. Adını da vereyim: Ian McMillan. Hakkında iyi şeyler duyduğu Türkiye'ye gelmek istediğini, burada eğitim ve kültür alanlarında iş bulmasına yardımcı olup olamayacağımı soruyordu.
Biraz şaştım, biraz da gülümsedim. Ne de olsa şartlanmışız. İş arama akıntısı "Batı'dan" değil, "Batı'ya doğru". Sarkozy ve Merkel'in pis su önler gibi göç borularına taktıkları tıkaçlar sökülse, tok Avrupa aç Türk selinde boğulacak. Öyleyse Ian'ın başvurusu ne garip girdaptır!
Ama önceki gün basınımızda yer alan yabancı kaynaklı haberden anlaşılıyor ki onun girişimi kişisel istisna değil. İş bulmak için Amerika, Almanya, Fransa, Hollanda, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerden Türkiye'ye gelmek isteyenlerin sayısı 120 binden fazla.
(Hayır, haber yalnız "yandaş" SABAH'ta yayımlanmadı. Ona öyle demekte direnen vesayet yandaşı Beyaz Türk gazetelerinde de var.)
Daha ilginci, Türk firmalarının satın alınacak Batılı şirket avına çıkmış olmaları. Bu yıl o yoldan yurt dışı yatırımlarımızın on haneli dolar toplamlarını aşması bekleniyor.
***
Böyle sayılara gülümsemedim, kahkahayla güldüm. Neye benziyor, biliyor musunuz?
Golf Batılı zenginlerin eğlencesidir. Bütün şampiyonları beyazdı tabii. Ama Tiger Woods adında bir zenci aldı eline golf sopasını,
"Sporunuz böyle yapılır" diyerek hepsini solladı yıllarca. Afalladılar. (Sarışın kadın koleksiyonuna merak sarıp spor değişikliği yapmasaydı, on yıl daha sürerdi Tiger'ın açık ara birinciliği.)
Şimdi dünya ekonomisinde benzeri bir olay yaşanmakta. Yüzyıllar boyunca Batı egemenleri sömürü yöntemleriyle Doğu'yu çalımladılar. Günümüzde Doğu onların oyununu daha iyi oynayarak kodamanları şaşkına çeviriyor.
Biz de bu tarihsel öç alışın önemli bir forvetiyiz. Bir ayağımızın Batı'da, ötekinin Doğu'da olması kozumuzla hızlanıyoruz gitgide. Özelliklerimizi değerlendirmeyi bilir, piyasa ekonomisinin yararlarını insancıllıkla bağdaştırma arayışına akıllıca katılırsak, sonunda sömürüsüz bir düzen yaratma mucizesinin öncülerinden biri olabiliriz.
***
Arada benim aklıma tuhaf sorular takılıyor. Örneğin, vatana ihanet nasıl olur?
Devlet sırrı satmak, yabancılar hesabına casusluk yapmak, onlardan para ve talimat alarak yazı yazmak gibi sıradan türlerini biliriz. Son zamanlarda bir yenisi çıktı ki, etkisi hepsinden büyük ve sürekli.
Ekonomi sayfalarımızda belgelenerek boyuna anlatılmakta ayrıntılarıyla. Batı'nın sözüm ona objektif kıstaslarla ölçüm yaparak ülkelerin ekonomilerini değerlendiren kurumları Türkiye'ye batıklardan daha düşük not vermeyi sürdürüyorlar. Amaç açık:
Riskli ülke görünelim ki geçmişin borç kalıntılarına ödediğimiz faizler düşmesin. O kredileri açmış yabancıların ve onlarla kader birliği yapmış iç asalakların avantaları azalmasın.
Dişli üçkâğıtçılarımız Merkez Bankası üstünde baskı kurarak, hükümeti etkilemeye çalışarak, yerli ve yabancı basındaki uzantılarını kullanarak o yönde bütün güçlerini devreye sokuyorlar. Notçu kurumlarla paslaşma da aynı kampanyanın kapsamında.
İlle düzelmeye yönelmiş ekonomi çelmelensin, katmerli haraçlar kısılmasın, faizleri vergilerle ödeyen insanlarımızın kanının doyma bilmez şevkle emilmesi sürsün...
Nedir bunun adı? İş adamlığı, rantçılık, finans ustalığı falan mı?
Düpedüz vatana ihanettir. Ancak o söz bile soyut kalıyor. Çünkü ihanet değişik düzeylerde yapılabilir.
Alçaklıktır bu, alçaklık!
Üstesinden gelmeye şimdilik gücümüz yetmeyebilir. Hiç değilse adını koyalım.