İspanya işlerine Engin Ardıç karışır ama ben küçük bir yetki tecavüzünde bulunup o ülkedeki komiklikten söz edeceğim.
Diyeceğim ki turizmle uğraşmaktan temel sorunlarımıza göz atmaya vakit ayıramayan Ertuğrul Günay iyi ki İspanya'da bakan değil. Yoksa bir de hayvanseverlerle takışmak zorunda kalırdı.
O ülkenin bir bölgesinde boğa güreşleri yasaklanınca meraklılar ve kazançları kuruyan organizatörler ayaklandılar. İktidardaki Sosyalist Parti seçim öncesinde oy kaybından çekinip yasağı kaldırırken o güreşleri "sanatsal bir disiplin" ilan etti. Düzenleme yetkisini de Kültür Bakanlığı'na verdi.
Bu sefer boğaseverler ayağa kalkınca bakanlık yanıt duyurusu yayımladı:
"Boğa güreşinin sanatsal bir disiplin ve kültürel ürün olduğu anlaşıldığına göre, geliştirilmesi ve korunması için uygun yer Kültür Bakanlığı'dır."
Peki, koskoca adamları böyle gülünçlüklere sürükleyen nedir dersiniz?
Nişancılık başarısının erkek egosuna verdiği hazdır. Boğa güreşinde iş bitirici hamle kalbin hedeflenmesiyle yapılan kılıç vuruşudur. Gol görünce kendini şutçunun yerine koyarak ruhsal spazm geçiren futbol hastaları gibi o güreşin seyircileri de vuruşu izlerken matadorla bir anlık kader birliğinin heyecanını tadarlar.
Avcıların hayvan öldürmekten hoşlandığı sanılır. O değildir dava. Attığını vurmak keyfidir. Ateş edince gökten hızla geçip gitmekte olan ördeğin buruşuverdiğini görmek bir mini-zaferdir. Amaç öldürmek olsaydı cansız hedefi on ikiden vuran nişancı da aynı gururla gülümsemezdi.
***
Üç gün önce Eskişehir'de apartman penceresinden havalı tüfekle ateş ederek yayaları yaraladıkları iddiasıyla üç genç erkek yakalandı. Bunu eğlence diye yaptıkları söyleniyor. Oysa konunun şakası yok. Haklarındaki suçlama
"kasten adam öldürmeye teşebbüs.
"
Ben böyle bir şeyin niçin yapılmış olabileceğini biliyorum. Öğrenmeden, tanımadan, anlamadan silah kullanmaya kalkan çaylaklar arasında yaygın bir inanç vardır. Havalı tüfek ve tabancayla atılan şey iri mermi değil de minicik
"pellet" olduğu için,
"İnsana gelirse acıtır ama yaralamaz" derler. Gerçekte ise kuşu öldürür, insanın da cildini deler.
Kaldı ki, yaralamasa bile acıtacağı bilinen bir şeyi nişancılık denemesi diye yapmak hayvanlar arasında rastlanmayan bir ego oburluğudur.
Maalesef türümüzde o ayıbın çok daha büyük örneklerine hâlâ pek sık rastlanmakta. Önceki gün Meksika'da yakalanan uyuşturucu karteli lideri delikanlı 1500 kişiyi öldürdüğünü ve öldürttüğünü itiraf etti. Niçin yapmış? Para için mi? Hayır. O işlerin başlarındakiler yedi cetlerine yetecek parayı çoktan biriktirmiş oluyorlar. Amaç güç piramidinin doruğunda bulunmak. Yani on ikiden vurmanın başka çeşidi.
Dünyanın sorunlarına en doğru çözümü bulduğu iddiasıyla sırmalar takınıp katliam yapan Norveç canavarından tutun da, iktidarına toz kondurmamak için insanların üstüne tank salan Esad'a kadar bütün gaddarlık rekortmenleri neyin peşindeler sanıyorsunuz? Darbeler de niçin yapılır? Başbakanlar, eli kansız delikanlılar niçin astırılır? İpe sapa gelen herhangi bir çıkar hesabıyla açıklanması olası değil. Hep hedefi vurma azgınlığı.
***
Çözümü ne bu sorunun? Kestirmesi yok. Egolar da, aralarındaki yarışlar da kalıcı. Çekişmelerin ölümcül olmasının tek panzehiri şu gerçeğin kafalar ve gönüllere sindirilmesi: On ikiden vurmanın silahsız yolları da vardır.
Tam istediği rengi yakalayan ressam...
En yararlı tedaviyi uygulayan hekim...
Öğrenci cevherini 100% değerlendiren hoca...
Düze çıkaran politikacı...
Barış sağlayan asker...
Hepsi hedefe ulaşmıştır.
"Herkes o kadar başarı kazanamaz ki" demeyin. Her kişinin kendi on ikisi kendinedir. Doğru başarının alkışlanmasına yol açacak toplum ikliminin yaratılmasıdır bütün mesele.
Ertuğrul Günay'a ve o sonucun alınmasına yarayabilecek olanakları elinde bulunduran başka yöneticilere bu nedenle çok iş düşüyor. Kolay gelsin demeyeceğim. Gelmesin. İvediliği fark edip hızlansınlar.