Allah garibi sevindirmek isterse eşeğini kaybettirip buldururmuş. Şu garip ülkemize sık sık o türden mutluluklar yaşatmak istiyor herhalde.
Bizim eşeğimiz "istikrar". Sık sık kayıplara karışır gibi oluyor; geri getirmeyi başardıkça çözüm bulduk diye bayram ediyoruz.
Yalnız, bir fark var. Eşek kendi bir yerlere gider, kaybolur. Biz en huzur vaat eden durumlarda istikrarı kayıplara karıştırmak için gayrete geliyor, hır formülü yaratıp elimizle bela çıkarıyoruz. Önce yapay kördüğüm, arkadan harika çözüm! Bir sevinç, bir sevinç...
Niçin yapıyoruz bunu tekrar tekrar?
Bilmiyorum. Toplumumuzun ruhsal bünyesinde kavgakoliklik diyebileceğimiz bir bağımlılık bulunduğunu düşünmeye başladım.
Bir keyif arifesinde, örneğin yılbaşı armağanları dağıtılacakken çekişmeye başlayan çocuklarına ablam "Size rahat batıyor" der, annem de bir yorumla onu desteklerdi: "Arpaları fazla geldi."
Öyle bir şımarıklık mı yaşanıyor kimi kesimlerimizde?
Gerginlikler sınıfsal çatışmadan kaynaklansa anlayacağım. Ona benzer bir durum yok. Altta kalanlar geleneksel uysallıklarını sürdürüyorlar. Üsttekilerin arasında pasta paylaşma dövüşü mü var? O da gereksiz. Ülkemiz potansiyelinin doğal pastası hepsine yetecek kadar büyük.
Her kesim kendi gücünün normal sınırları içinde kalsa... Özel sektörün tok kesimi oburlaşıp iktidar ortaklığına soyunmasa... Hiçbir asker darbeyi aklından geçirmese... Bütün yargıçlar gerçekten yetkilerini yalnız adalet dağıtmak için kullansalar... Bürokrasi toplum karşısında amir (sözcük anlamı "emir veren") değil de memur ("emir alan") olduğunu unutmasa... Milletvekilleri -seçim kazanan tarafta bulunsun bulunmasın- yasa üretme ve denetleme görevlerinin hakkını verseler, aylıklarını alıp işlerini yapsalar güzelce...
Pasta hızla büyür. Hepsi doyar. Millet bıktırıcı düğüm-çözüm oyunları seyretmez. Alttakilerin durumunu da düşünme fırsatını buluruz.