Yıldırım gibi giden motosiklet üstünde kibritle sigara yakmaya çalışıyorum sanki. Yurtta ve dünyada olaylar hızlandıkça, insanın konuları niyet ettiği sırayla ele alması zorlaşıyor. Bambaşka bir şey yazacaktım; Libya patladı.
Şaşkına dönmekte yalnız değilim. İşleri profesyonel kahinlik olan "uzmanlar" ve istihbarat şebekelerinden yararlanan liderler bile afallamaktalar. Öyle ki, bültenlere ölüm haberleri karışmasa durum komik olacak.
Bir salonda İşitme Özürlüleri Derneği Yönetim Kurulu toplantısı yapıldığını düşünün. Birden binanın temelinden müthiş uğultular gelmeye, duvarlar çatırdamaya başlıyor. Yalnız bardak dağıtmakta olan çaycı panikte. Onun tepsiyi elinden düşürüp dehşet içinde duvarları göstermesine bakan ötekiler "Delirdi galiba" işareti yapıyorlar birbirlerine. Güler misiniz, acır mısınız?
Akşama doğru yazıya oturmuşken gelen haberler Kaddafi diktatörlüğünün çökmekte olduğunu gösteriyor kesinlikle. Ama aynı saatlerde Avrupa'nın yöneticileri ve yorumcuları hayretler içinde kıvranmaktalar.
Ne oluyormuş acaba Libya'da? İşin aslı faslı neymiş? Kaddafi'nin bir oğlu televizyonda konuşup anayasa değişikliği vaat ettiğine göre, gerekli hukuksal düzenlemeler ne kadar zamanda yapılabilirmiş? Ticaretin aksaması, borsaların etkilenmesi riski var mıymış?
Bir Fransız bakan uzun uzun konuşuyor. Akşama bütün ilgili bakanlar toplanıp görüşecek, insan haklarına saygı çağrısı yapacak, alınacak önlemlere ilişkin görüş teatisinde bulunacaklarmış.
Deprem başlamışken sağırlar arasında kalmış çaycı durumundayım. Ekran interaktif olsaydı seslenirdim ekselansa:
"Zahmet etmeyin mösyö! O iş bitti. Kaddafi zorbalığının yerini nasıl bir düzenin alacağını kestirmeye bakın. Ona göre yapın petrol ve borsa hesaplarınızı."
Niçin mi kesinlikle belli Libya'da işin bittiği? Kahin olmak gerekmiyor. Ülkenin somut gerçeklerini denkleme katmak ve belirtilere dikkatle bakmak yeter.
Bir kere, oradaki güç dengelerini Batı terazileriyle ölçmeye kalkmak yanılgıyı garantiler. Libya'da kimin kimden yana olduğunu en belirleyici faktör aşiret bağları. Nüfusun kimi kesimleri Kaddafi ile kavgalı zaten. Başka kesimlerin de ondan bezdiğini görünce, zayıf gününden yararlanmak için ayaklandılar. Ülkede din bağları da çok güçlü. O alanın ileri gelenleri arasında protesto gösterilerini destekleyenler var.
Libya ekonomisinin omurgası petrol ve gaz. O sektördeki emekçilerin grev silahı soyut değil, somut. Etkili zamanlama birimi de ay değil, gün. Üretimi durdurdular mı, Avrupa'da hesaplar altüst oluverir. Petrol ve gaz fiyatları yükselir. "Borsalarımız etkilenir mi?" dedikleri, o kâbus. Bu durumda diktatörün dış destek alarak işi zamana yayması da olanaksız.
Veliahtın televizyonda reform vaat edip diyalog çağrısı yapmasıyla fırtınanın dineceğini düşünmek tam şaşkınlık. Uzlaşma çabalarına karşılıklı oturup konuşurken bel bağlanabilir. Elde bıçakla yerlerde boğuşurken olmaz o.
"Her şeye rağmen yönetimin güvenlik güçleri amansızca katliam yaparak isyanı bastırabilir" diye de düşünmeyin. O denemeye girişilse bile kısa sürer.
Tarihte yönetimlerin yıkılışı hep doruktaki kişiyi savunmakla görevli güçlerin çözülmesiyle başladı. Roma imparatorlarının özel muhafızlarından tutun da, Celal Bayar'ın koruma birliğine kadar sayısız örneği var. Şimdi Libya diktatörünün çevresindeki askerlerden saf değiştirenler olduğu bildiriliyor.
Evet, sonu geldi. Yolcudur Kaddafi.
Bu arada Türkiye'nin pek gelişmiş ülkelerden de hızlı davranabilmesi, belalı bölgelerden vatandaşlarını ilk tahliye edebilen olması hoşuma gidiyor.
Hoşnutluğun yandaşlık sayılmasından çekindiğim yok ama kayda geçireyim ki görünen başarı yalnız şu ya da bu iktidarın, falan ya da filan kişinin eseri değil. Reformcu padişahlardan, Atatürk'ten, Özal'dan günümüze kadar statüko değiştirici bütün yöneticilerin payı var hızlı gelişmemizde.
Libya'da yaşamakta olmadığınız için şükredin. Dindarsanız Allah'a, değilseniz şansınıza.