İdealizm sıkıcı olabilir mi?
Evet. Saygın ilkeler, yüce ülküler, uygarlık hedeflerine ilişkin sözler çokça duyulunca basmakalıp laflara dönüşmeye, yararlı ama fazla uzatılmış konferans gibi "entelektüel yorgunluk" yaratmaya başlayabiliyor. Onlara canlılık kazandırmanın kestirme yolu dinleyenlerin somut çıkarlarıyla bağlantılarını belirtmek.
Örnek: kadın hakları. O konudaki doğru söz bolluğuna ben de burada beş on satır eklemeye kalksam kimi okuru esnetebilirim. Ama gelin, istatistiklere göre ucu hepimize dokunan birkaç kaskatı ve çarpıcı gerçeğe göz atalım.
Dünyanın gelişmekte olan kesiminde -ki ülkemizin çoğu bölgesi o kapsama giriyorağırlık kaldırabilecek çağa gelmiş kız çocuklarının 24 saatinin en büyük bölümü neyle geçiyor, biliyor musunuz? Su taşımakla.
Uzak yerlerden evlerine kova kova su hamallığı yapıyorlar boyuna.
"İşe yarayacak" yaşa gelir gelmez mutfakta, temizlikte, dikişte görev almaya başlıyor, erkeklerden arta kalanları yiyor, erkenden kocaya veriliyorlar. Aşılanma, doktora gösterilme, ilkokul ötesinde eğitim sürdürme oranları erkek çocuklarınınkine kıyasla çok gerilerde.
Öyle yerlerde şu anlayışın değişemediği görülüyor: "Yaşlılığımda güçsüz kalırsam yetişkin oğlum beni destekler. Kızı okutacağım da ne yararı dokunacak bana? Nasıl olsa kocasının ailesine hizmet edecek."
Oysa aynı istatistikler şunu da ortaya koyuyor:
İlköğretim süresince bir kızın bitirdiği her sınıf onun işe girerse kazanacağı parayı yüzde 20 artırıyor. Lise söz konusu olunca yüzde 25'e çıkıyor o oran. Yedi yıl eğitim görmüş kızlar o olanağı bulamayanlara kıyasla dört yıl daha geç evleniyor, daha az çocuk yapıyorlar.
İşe giren kadınlar kazançlarının yüzde doksanını ailelerine ve yatırıma harcıyorlar.
Çalışanın bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısındaki azalma da ülke ekonomisinin gelişimini hızlandırıyor. Dünya Bankası ekonomi uzmanları başkanlığından emekli Larry Summers şunu yazdı: "Gelişmekte olan dünyada en kârlı yatırım kızların eğitimidir."