Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Yaylamızda

Savaşta "yüksekleri tutmak" önemlidir. Karşınızdakine tepeden bakmanızı sağlayan bir yeri ele geçirirseniz çarpışma alanını daha iyi görür, hedefleri daha rahat seçer, daha isabetli atış yaparsınız.
Şu sırada dünya çapında sıcak savaş yok. Ama gezegen genelini kapsayan başka türlü bir çatışma var. İddialı ülkeler "kafalar ve gönülleri fethederek" insanlığın tümünü etkilemek için nefes nefese yarışmaktalar.
Baş döndürücü bir gelişme gösteren iletişim araçları o çekişmeyi büsbütün kızıştırdı. Orta Asya'daki mağarada verilen demeç El Cezire ekranından duyurulur duyurulmaz Birleşmiş Milletler kürsüsünden yanıtlanıyor. O görüntüyü Uganda'daki televizyonunda gören izleyicinin attığı e-posta mesajını birkaç dakika sonra BBC Londra'da yorumluyor. Bu sefer o yoruma anında tepkiler yağıyor dünyanın dört yanından.
Günümüzün ikna muharebelerinde başarının ilk şartı etik açıdan alta düşmemek. Yani insanların gözünde haklı görülecek bir konuma gelebilmek. Anglosaksonlar o konuma "moral high ground" diyorlar. "Ahlak yaylası" gibi bir kavram yani.
Şu ara Türkiye'nin uluslararası ortamdaki durumu ülke içinde çok tartışılmakta. Serüvenci davrandığımız, kabadayılık ettiğimiz, başımıza iş açtığımız ileri sürülüyor. Yabancılar arasında da eksen kaydırdığımızı söyleyenler var. Ama kimse Türkiye'ye kaypak ve aşırı çıkarcı demiyor.
Mavi Marmara gemisinin yaptığını beğenin, beğenmeyin. Gördünüz: dümen kırmadı.
Biraz sivri akıllı olsak da, ahlak yaylasındayız. Don Kişot gibi.

***

Her zaman öyle değildi görüntümüz. Atatürk döneminden sonra dünyadaki itibarımızın dibe vurduğu çok oldu.
Fransızlar Cezayir'i ezerken ezilenin yanında saf tutmadık, karşısına geçtik. İslam dünyası bize hep Batı kuklası gözüyle baktı. Sovyet bloku bizi her zaman Amerikan uşağı saydı. Amerika'nın içinde de aydınlar kendi ülkelerine karşı Türkiye'nin niçin çok kişiliksiz davrandığını anlayamıyorlardı.
Orada öğretmenlik yapan bir vatandaşımız anlatmıştı. Ünlü tezkereyi kabul etmemizin beklendiği, Amerikan basınında Türkiye'yi alnına dolar yapıştırılan dansöz gibi gösterilen karikatürlerin çıktığı günlerde öğrencileri kıkır kıkır gülerek dalga geçiyorlarmış. Ama bizim Meclis'in tezkereyi geri çevirdiği gün sınıfa girince ayakta alkışlamışlar.
Merak ediyorum. Ahlak dedik ya. Şimdi iyice yetişkin olan o öğrenciler kendi ülkelerinin bugünkü durumu üstüne ne düşünmekteler acaba?
Ekonomi değil sözünü ettiğim. O artık oralarda şakası bile yapılamayacak durumda. Düzen kalesi Amerika'nın güney körfezinde kapitalizm somut biçimde yüze göze bulaştı. Borç felaket çizgisini aşınca o düzenin en büyük gurularından Alan Greenspan (FED denen Merkez Bankası'nın eski başkanı) ağza alınması eskiden akla bile getirilemeyecek bir laf etti:
"ABD için deniz bitebilir."
Ekonomiyi bırakıp etik altimetresine bakalım. Biz ahlak yaylasındayken emekli süper güç hangi vadide?
***

Geçen gün Lopez Hanım'ın cemaziyelevvelini anlatırken söylemeyi unuttum. Onun Girne konserini iptal ettirme kampanyasının organizatörü bir senatör var: Robert Menendez. Bütün Amerikan politikacıları gibi, seçilebilmek için destekçilerinden "fon" topluyor. Onu besleyenler Türkiye karşıtı diyasporalar.
Bu zatın da geçmişini araştırdım. İlginç bir tip. New Jersey eyaletinde, Union City'de yetişirken oranın belediye başkanı William Musti'nin dikkatini çekmiş acarlığı ile. Adam onu himayesine almış, liseye sokup okutmuş. Robert daha mezun olmadan ona ihanet etmiş, çevresinden grup toplayıp rakibinin kampanyasına katılmış.
Öylece karşı kampa hizmet ede ede politikada "yükselmiş", kendi de belediye başkanı adayı olmuş. Bir ihbarla Musti'yi hapse attırmış ve seçilmiş. Yüksele yüksele senatör olmayı da becermiş. Ama çok geçmeden hakkında vahim yolsuzluk iddiaları ortaya atılmış. Soruşturma sürüyor.
İşte bu yiğit "Girne'de kadınların ırzına geçilerek insan hakları çiğnenmekte" gibi söylentilerle konser durduran. (Ben Girne'de hayli zaman bulundum; hiç öyle bir şey olduğunu duymadım. Amerika'da da hayli zaman bulundum. Orada çok sık olur.)
Şimdi Washington'da tartışılan bir konu basınımıza yansıdı: "Türkiye'yi kontrol etmek için sopa mı kullanılmalı, havuç mu?" Bilirsiniz, o mecazda söz konusu edilen hayvan eşektir. Dünyanın her bölgesinde başı derde giren büyük müttefikimizin politikacılarına yardım için verilebilecek çok uygun yanıtlar var ama, gerekmez. Zaten oradaki iktidar partisinin simgesi de o sevimli canlıdır.
Varsın belalı vadilerde koşuşadursun. Biz yaylamızda tökezlememeye bakalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA