Orman hoş yerdir. Ağaçların arasında rüzgar püfür püfür eser, sessizliği yalnız onun hışırtısı bozar; tertemiz havayı ciğerlerinize doldurdukça "Oh" dersiniz, "cennet!"
Ama orada karşınıza saldırgan bir ayının çıktığını düşünün. Siz akıllı, yetenekli, eğitimli, deneyimli, çok da iyi niyetli olabilirsiniz. Hiç önemi yoktur. O durumda sonucu belirleyecek tek gerçek ayının dişlerinin sizinkilere üstünlüğüdür.
Ve birden cehenneme dönüşür cennet.
Gücün her şeye ağır basmasına dayalı cehennem kuralına insanların taktığı ad da bellidir: Orman Kanunu.
Ahlak ve hukuk gibi nimetler ise uygarlığın dünyayı cehennem olmaktan çıkarmak için yarattığı araçlardır. Yapay, narin, toplum kabuğunda cila gibi eğreti duran icatlardır. İnsan ruhundaki ayı kabuğu kırıp dünyayı ormanlaştırmaya hazırdır her an.
Özellikle, erkek ruhundaki...
Ortalığa fırladı mı, ne cila kalır, ne uygarlık. Cenneti cehenneme çevirme azgınlığıyla yakar, yıkar. Kimi zaman kahramanlık taslayarak...
***
Netanyahu eski komando. Ağabeyi de öyleymiş. Afrika'nın Entebbe Havaalanı'ndaki rehineleri baskınla kurtaran birliğin liderliğini yaparken öldürülmüş.
Geçen akşam Barlas ile Kongar'ın Yorum Farkı programında Netanyahu'nun ağabey öcü almaya çalışmakta olduğu ileri sürüldü. Tutumunda herhalde onun da etkisi vardır ama bence asıl derdi
"ağabeyi kadar kahraman" görülmek. Yani, ego.
Uluslararası hukuk diye bir kavram var.
Cila tabii.
Onun yasaları yalnız
Mavi Marmara cinayetleri gibi olaylarda mı çiğneniyor? Alıştığımız -alıştırıldığımız!- için doğal kabul ettiğimiz çok daha geniş kapsamlı tablolarda en kabasından hukuksuzluk çizgileri yok mu?
Büyük savaştan sonra insan haklarının ve eşitliğin uluslararası alandaki yüce koruyucusu diye kurulan Birleşmiş Milletler'in bünyesine bakın. Onun kalbi sayılan Güvenlik Konseyi'nin üyelerinden beşi sürekli, ötekiler geçici.
Neden? Sürekliler
"savaşın galipleri" de ondan!
"Herkes eşittir ama dövüşte üste çıkan daha eşittir" demek değil mi bu?
***
Dünyamızda en etkin güç türlerinden biri de kurnazlıktır. Hele siyasal nüfuz sağlayan koltuk kapma yarışlarında
"örgütçülük" biçimini alınca zekâya da, bilgiye de, liyakata da ağır basabilir. Ve çok tehlikeli olur.
Bunu düşünürken gözlerimi yurt dışından yurt içine çevirince nedense Stalin geliverdi aklıma.
Lenin hastalanınca partinin ipleri onun eline geçmişti. Örümcek ağı örer gibi sabırla çalışarak örgüt tabanında taraftar topladı. Efsane liderin ölümünden sonra yapılan tarihsel toplantıda onun dul eşini bile salon dışına attırdı, oylamada Troçki'yi geçti, partinin dümenini eline aldı.
Sonuç parti için de, Rusya için de, dünya için de felaket oldu.
***
Hep söyleniyor:
Muhalefeti etkisiz ülke bir kanadı kırık kuş gibidir. Ya uçamaz, ya da uçarken daireler çizer. İyi niyetli rakiplerinin bile CHP'ye sağlık dilemesi bunun bilinmesinden geliyor.
Yazık ki, görünüşe bakılırsa, o dilekler olmayacak duaya amin niteliğinde.
"İçten" kaynaklandığını görmezden gelmeye ve unutmaya çalıştığımız kaset rezaleti yetmedi. Şimdi de
"Parti içinde güç bendedir" tavrıyla böbürlenen bir zat
"Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler" (
"Cesaretiyle övünürken hırsızlığını anlatır") sözümüzü hatıra getirecek şeyler sayıp dökmekte.
Neler başarmış neler! Ayak oyunlarının ustasıymış. Dilediğini dilediği yere oturtmuş, içerlediğini ayazda bırakmış, rakibini merkepten düşmüş karpuza çevirmiş.
Övünüyor bunlarla.
Artık hiçbir şeye şaşmadığımı söylemiştim ama o sözümü geri alıyorum. Ağzım bir karış açık. Tüylerim de diken diken.
"Atatürk'ün partisi" bu duruma geldiyse... İçindeki
"güç" bu ise... İktidara hazırlanmakta olduğuna gerçekten inanıyorsa... Ve söz konusu kişinin eline veriyorsa dümenini...
Vah vah. Vah vah.