Kadir İnanır'ın maçoluğu ile dalga geçmek adettir "aydınlar" arasında. Fırat Doğruloğlu da oradan kaynaklanan abartılı Yaban tiplemesiyle onları güldürüyor. Ama İnanır herkese örnek olması gereken bir tepki verdi o gırgıra.
Doğruloğlu'nun oyunculuğunu övdü, başka yönlerde de başarılı olabileceğini söyledi. Ve bir ağabey nasihati ekledi:
"Dikkat et, Yaban karakteri üzerine yapışmasın."
Alkış toplama çabasıyla bir roldeki tiplemeyi bütün oyunlarda tekrarlayan her aktör için geçerlidir o tehlike.
Politika sahnesindeki oyuncular için de geçerlidir.
Ne önerilse bağıra çağıra karşı çıkan istemezükçü karakteri de, gülümseme özürlü amanvermez Kızılderili reis karakteri de, her konuda şapkadan yolsuzluk tavşanı çıkararak rakip yakan Zati Sungur karakteri de yapışmamalı kimsenin üzerine.
İlkeler değişmez olmalı, tipler değil.
***
Mantık kurallarına büsbütün ters düşen şeylere deli saçması deriz. Kural uygularken gayretkeşlikle abese kaçıldığı da oluyor. Öylesine ne demeli? Aklıevvel saçması mı?
Sağlık Bakanlığı görevlilerinin sahnede bir kişi sigara içti diye tutanakla yasadışılık kanıtlayıp oyun yasaklatmaya kalkması da o yaklaşım katılığının inanılmaz bir örneği.
Sigara yasağı insan sağlığının korunması amacıyla getirilmiş bir önlemdir. Sahnedeki tek sigaranın dumanı bütün salonun havasına yayılınca seyirci ciğerlerini zehirleyici bir yoğunluk mu oluşturacak? Bunu düşünebilmek akıl sağlığına zararlıdır.
Zaten oyunun durdurulması sağlığa ilişkin gerekçelerle istenmiyor.
Yasak yasasının üçüncü maddesinin birinci fıkrasında
"Tütün ürünlerinin ve üretici firmaların isim, marka ve alametleri kullanılarak, her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz" deniyormuş. İtiraz o hükmün ihlaline. Reklam yapılmış yani.
Peki ama, sahnedeki oyuncu sigara paketini seyircilere göstererek
"Ey ahali, şu içtiğim zıkkım falanca markadır" diye bağırmış mı? Öyle bir replik yoksa reklam nerede?
Birçok oyunda tabanca çekilir. Perdeleri indirecek miyiz silah reklamı yapılıyor diye?
***
Panayırlarda sakallı kadın ya da iki başlı çocuk gibi uydurma ucubelerin seyrine para verenler vardır. Öyle çirkinlik meraklılarını bedava eğlendirecek bir grotesk ulus olmaktayız.
Norveç'te yaşayan iki gencimiz yurda gelince Anıtkabir'i ziyaret etmiş, hatıra defterine de
"şaka diye" Atatürk'e hakaret içeren şeyler yazmışlar. Birininki düpedüz sinkaflı sövgü. Ötekininki laf salatası:
"Mıstık, seni gördüğüm için daha kötü oldum, Allah razı olsun diyeceğim ama demiyorum, yaptıkların için teşekkürler, ama seni hiç gözüm tutmuyor."
Eşek şakası desem, Hayvanları Koruma Cemiyeti benden davacı olmalı.
***
Groteskin de groteski var.
Milliyet'ten Ali Eyüboğlu kardeşim haberine attığı
"Yuh Artık!" başlığı için
"Kusura bakmayın" diyor. Ne kusuru? Ben ağız bozmama gereğine de boş verip
"Çüş Artık!" diyeceğim.
Adını anmayacağım it kanlı elini ve kırılası kolunu sallayarak dolaşıyor, tiraj ve reyting eşkıyasının yağdırdığı paralarla bir yerlerde keyif çatıyor ya. Yetmedi. Televizyon programlarına dansçı ya da jüri üyesi olarak katılmaya çağrılması düşünülmekteymiş.
Ekranlarda mesih bakışlı milli katilimizin o durumlarda boy göstermesini gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz?
Ben getiremiyorum. Denedikçe gözüm de şaşılaşıyor, kafam da.