Üçüncü kez kitap fuarında dolaşırken güler yüzlü bir adam "Ben Mustafa Bilgili, şunu bir okur musunuz" diyerek yolumu kesti. Elime tutuşturduğu kitabın adı "Türkiye'nin Doğusunda Gemiyi Ara: Ararat'ın İtibarı".
Merak ettim, eve döner dönmez okudum.
Açılımlar yaşıyoruz ya. Bir de dağ açılımı olmuş ülkemizde. Çok yakın geçmişe kadar Ağrı dağı yabancıların çıkışına kapalıymış. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kız verilir gibi, Genelkurmay izni ve Başbakanlık kararıyla yasak kalkmış, dağ açılmış.
Mustafa Bey dağ turizmcisi. Deniz kıyılarına turist çekmek için büyük yatırımlar yapılırken, ülkemizin çoğu yeri dağlık olduğu halde o alandaki fırsatların görmezden gelinmesinden şikâyetçi.
Başka ülkelerin kendi dağlarından nasıl para kırdığının ayrıntılarını veriyor. Fiziksel altyapı için gereken yatırım atla deve değilmiş. Dağ eteğine yol. Orada ilk konaklama için bina. Tırmanmada kolaylık ve güvenlik sağlayacak kulübemsi dağ evcikleri. O kadar.
Asıl konu üstyapı. Dağ turizminin nasıl düzenlenip yönetileceği.
Ağrı açılımı gündeme gelince Mustafa Bilgili çok sevinmiş, heyecanlanmış, Avrupa dağcılarını fırsattan yararlandırırken ülkeye de kazanç kapısı açmak için kolları sıvamış. Sonrasında yaşadıklarını anlatıyor.
***
Ülkemizde eline yetki geçirenlerin gerekli gereksiz yasak koyma merakları alabildiğine yaygındır. Askerlik söz konusu olunca o yatkınlık doruğa çıkar. Pek çok yerde telörgüler üstünde eli silahlı nöbetçi görüntüleri ve yasak yazılarıyla karşılaşırsınız.
Uydu kameralarının uzaydan otomobil plakalarını seçebildikleri çağımızda sürdürülünce komikleşen o alışkanlık
"Fevzi Çakmak yasakçılığı" diye şaka konusu olurdu. Ama günümüzde sivillerce bile büsbütün terk edilmiş değil.
Büyükçekmece gölünün denizle birleştiği kıyıda marina yapılıyor.
Oradan geçtikçe görüyorum: inşaat alanını yoldan ayıran duvar boyunca
"Fotoğraf çekmek yasaktır" yazıları var. Kuytuluklarında kim bilir ne sırlar barındırıyor marina yapımı!
Gizemli karanlıklardan gün ışığına çıkan Ağrı dağcılığının formalite yanı da kök söktürücü cinstenmiş. Çok yerden izinler, izinler, izinler... Her yabancı dağcı adına onları almak için listeler, belgeler, soruşturmalar, imzalar, damgalar...
Mustafa Bey pazarlamayla bir yıl uğraşarak Avrupa'dan dağcı kafilelerinin gelmesini anlaşmalara bağlamış. Birinci grupla ilgili bütün dosyaları hazırlayıp yetkili
"makamlara" göndermiş.
Göndermiş ama, beklediği son izin gelmez olmuş. Yazışmalar, telefonlar melefonlar sonuç vermemiş. Kafilenin hareketine az zaman kala ister istemez Ankara'ya varıp kapı kapı dolaşarak aradığı başvuru evrakını nihayet bir memur masasında bularak çözmüş bilmeceyi:
Almanya'da hazırlanan bir listede Ağrı adı Ararat diye geçtiği için bu
"Ermenice kullanım" sakıncalı bulunmuşmuş! Almanya'da geçerli olan o adın Ermeni militanlığıyla ilgisi bulunmadığının bürokrasimize anlatılması için çekilenlerin hikâyesi ayrı komedi.
Sonunda bu işlerin düzenlenmesi bir protokole bağlanmış. Başlangıçta ona katılan makamlar 4 iken sonra sayı 11 olmuş.
***
Çocukluğumda bir ara Çamlıca'da otururduk. Çepeçevre üzüm bağları vardı. Bir komşumuz bir başka komşuyla sürekli üzüm hırsızlığı yüzünden kavgalıydı. Tuttuğu bekçinin çocuklarıyla arkadaş olmuştum. Birlikte bütün bağlardan üzüm yürütürdük.
Annem iki komşuyu barıştırmak için ara buluculuğa başladı. Hırsızlığın önlenmesi için de evlere köpek alınmasını önerdi.
Benim arkadaşlardan biri
"Babam çok korkuyor" deyince nedenini sordum. Yanıtını unutamam.
Meğer bekçi diye tutulan adam çocuklarına yaptırırmış üzüm hırsızlığını. Köpek alınması gibi önlemlerle hırsızlık sona erdirilir, komşular da barışırsa kendisine gerek kalmayacağını düşünüyormuş.
Bürokrasinin yozlaşmış kesimi kimi zaman o bekçi gibi hesap yapmaya yönelir.
Meclis yarın çeşitli konularda barış sağlamak için açılımları görüşmeye başlıyor.
Barış hep iki taraf arasında olmayacak. Bir de güvenlik sağlamaya
"yarayan" bekçiler var. Hepsine dikkat!