Demokratik açılım süreci her şeye rağmen kendi mecrasında akıyor. Dün Türkiye, Irak ve Suriye sınırlarının kesiştiği Habur sınır Kapısı'nda tarihi bir dönüm noktası yaşandı.
Kuzey Irak'ta yani Irak Kürdistan'ındaki Mahmur Kampı ve Kandil Dağı'ndan bir grup insan Türkiye'ye giriş yaptı.
Bu Türkiye'nin toplumsal barışı ve "silahların susması" adına atılmış ilk adımdı ve toplumun geniş kesimlerinde büyük umut yarattı.
O tarihi ana tanıklık etmek için önce Mardin'e oradandan gazeteci arkadaşım Nevzat Bingöl'le birlikte Habur Sınır Kapısı'na doğru yola çıktık.
Yol boyu gördüğümüz her şeyi geçmişle kıyaslıyor, bir değişim olup olmadığına bakıyoruz.
Birkaç noktada asker ve polislerin arama barikatlarına rastladık ama doğrusu hiç de eskisine benzeyen bir tavırları yoktu.
Yüzleri gülen görevliler bir anlamda değişen devletin yüzünün işaretiydi. En son Silopi çıkışında karşılaştığımız asker görevlinin nezaketi bunu çok net gösteriyordu.
"Sınıra doğru kalabalık artıyor, lütfen dikkatli gidin..."
İlk durağımız DTP'lilerin de devlet yetkililerinin de bulunduğu 4 yıldızlı Grand Otel oluyor.
Otelin lobisinde öbek öbek kalabalıklar var. Bir yanda DTP Eşbaşkanları Ahmet Türk, Emine Ayna, Sırrı Sakık, Avni Doğan, öte yanda Ufuk Uras, Hasip Kaplan, Celalettin Can, gazeteci Ece Temelkuran, Yıldırım Türker ve İstanbul'dan gelen barış inisiyatif grubu var.
Ayaküstü Ahmet Türk'le konuşuyorum. Biraz önce devlet görevlileriyle konuşan Türk biraz gergin.
Düşüncelerini soruyorum. "Biz barış sürecine elimizden gelen katkıyı veriyoruz. Ama işi "teslim oldular, bittiler" noktasına getirmemelerini diliyorum. Bu adımın 10 yıl önceye benzememesi gerekiyor. Tabii şunu da söylemeliyim, bugünkü devletin yaklaşımını daha farklı ve istekli görüyorum.
Bu da umut veriyor." Devletin içinden gelen, devlet refleksini iyi tanıyan ve gün boyu gelişmeleri yakından izleyen DTP'li Nuri Yaman daha iyimser.
Şöyle diyor:
"Ben devletin iki yüzünü de biliyorum. Bu kez devletin tavrı çok farklı. Özellikle İçişleri Bakanı süreci çok yakından ve dikkatli izliyor. Nerede kriz çıkabilir, ne yapabiliriz diye her şeyi hesaplamış. Bu da insana umut veriyor. Tarihi bir gün yaşıyoruz ve bu iyi bir başlangıç olur."
Otelden ayrılmak üzereyken bölgenin bilinen ismi eski Belediye Başkanı Sabri Vesek'le karşılaşıyoruz.
Belki de olup bitenleri en çarpıcı biçimde o özetliyor:
"Yüzyıllık rüyamızın gerçekleşmesi için atılan önemli bir adım"
Ve karşılamanın yapılacağı alandayız. Saat 13.30'da ulaştığımız alanda inanılmaz bir insan ve araba kalabalığı var. DTP'li belediyeler tarafından alanda konuşma yapılacak bir kürsü ve güneşten korunmak için çadırlar kurulmuş.
Bir süre kalabalığın arasında dolaşıyoruz. İki şey çok dikkat çekiyor; gençler ve kadınlar... Hiçbir mitingte bu kadar kadın görmedim. Özellikle de yaşlı ve çocuklu kadınlar çoğunlukta...
Yaşlı bir kadına soruyorum; "Niçin buradasınız?"
Kürtçe cevap veriyor: "Barış için..."
Bu kısa cevapla yetinmediğimi anlayınca devam ediyor:
"Artık çocuklarımız ölmesin istiyorum. Bir oğlum dağda, biri de 36 yıl ceza aldı. Bunlar olmasın istiyorum."
Sabahın 07.00'sinden itibaren alanı dolduran 50 bini aşkın insanın ortak özlemi barıştı.
Onlara göre "Barış Elçileri"nin sınırdan gelişi yeni bir dönemin işaretiydi. Hepsi umutlu ve heyecanlıydı. Orada siyasal bir mitingten çok, bir festival havası vardı. Ve karşılamaya gelenlerin büyük çoğunluğu bu buluşmayı bir inatlaşma gösterisi değil, bir barış mesajı olarak görüyordu.
Cizreli yaşlı bir amcanın şu sözleri birçok siyasi tahlilden daha anlamlıydı:
"Biz buraya barış olsun diye geldik. Çocuklarımız bir daha ölmesin diye geldik. Benim yaşım 65. Artık insan yerine konulmak, dilimizle, kültürümüzle kabul edilmek istiyoruz. Türkiye'ye yazık oluyor. Dışarıda birlik, içeride özgürlük istiyoruz... Daha ne diyeyim..."