AK Parti'nin 3'ncü Olağan Büyük Kongresi'nin yapıldığı ASKİ Salonu'ndayız. Salona girer girmez bugünü, üç yıl önce izlediğim ikinci kongreyle kıyaslıyorum.
O günlerde, yani 2006'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri ön plandayken, bugün Türkiye demokratik açılımı tartışıyor.
O günlerde parti içinde güçlü isimler arasında bir denge varken, bugün "güçlü lider"in arkasında, dengeli bir ekip ve motivasyonu güçlü bir parti arayışı var.
Bu arayışı, bir gün önce gittiğimiz Ankara kulislerinde de hissediyoruz. Gerçi kulisler pek hareketli değil ama yine de bu kongrenin nasıl şekilleneceği, kimlerin görev alıp almayacağı, kongrenin cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sistemine giden yolu açıp açmayacağı merak ediliyor.
Doğrusu kulislerin aksine kongre salonu hem daha çok hareketli hem de ciddi bir heyecan var.
Bu heyecan Başbakan Erdoğan'ın salona girişiyle doruğa ulaşıyor. O an siyasetin aynı zamanda bir gösteri, sınırları iyi çizilmiş bir şov olduğunu düşünüyorum...
Liderin hatipliği ve vücut dilini iyi kullanması bir yana organizasyon, reklam ve tanıtım ekibi de çok iyi.
Erdoğan salona "Milli Birlik Projesinin Mimarı", "Mafyaya, hukuk dışı örgütlenmelere izin vermeyen lider geliyor" sloganlarıyla giriyor ve ilk kez gördüğüm salonun içine yerleştirilmiş bir platform üzerinde eşiyle birlikte halkı selamlıyor.
Ne kargaşa, ne de birbirine ezme yaşanıyor.
AK Parti kongresi böylesine görkemli bir zeminde başlıyor. Ve herkes başbakan Erdoğan' ın bu kongrede ne mesaj vereceğini merakla bekliyor. Başbakan, kürsüye çıktığında saatler 12.50'yi gösteriyordu.
İki saati aşan konuşmasında, hem parti dışına hem de parti içine yönelik önemli mesajlar vardı.
Konuşmanın bir buçuk saatlik kısmı istisnasız pür dikkat izlendi.
İlginçti, Başbakan Erdoğan, konuşmasını 26 Mart 1999'da Pınarhisar Cezaevi'ne gidişiyle başlattı.
Necip Fazıl'ın Dua şiirini okudu, "Beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısını hatırlattı. Amacı büyük olasılıkla o günkü heyecanı bugüne yani "Demokratik açılım" sürecine taşıyarak partilileri ateşlemekti. Yani bir anlamda parti tabanını, AK Parti'ye oy verenleri ilk dönemdeki heyecanla "demokratik açılım"a destek vermeye, sahip çıkmaya davet etti. Bunu da başardı.
Ama şu sert mesajı vermeyi de ihmal etmedi:
"Bizim yolumuz uzun ve meşakkatlidir. Başka beklentisi olanlar varsa gitsin... Hizmet aşkını yitirenler varsa çekilsin... Yorulanlar varsa mola versin..."
Bu sözler sık sık alkışlar ve sloganlarla kesildi.
Konuşmasının dışa yönelik bölümünde ise toplumun farklı kesimlerini harekete geçirecek mesajlar vardı.
Başbakan'ın ilk kez dile getirdiği şu sözleri deyim yerindeyse salonu ayağa kaldırdı ve en çok alkışı aldı:
"Mevlana'sız bir Türkiye ruhsuz kalır. 'Hoşça kalın iki gözüm' diyen Ahmet Kaya'ya vefa göstermeyen Türkiye'nin şarkıları eksik kalır. Bitlisli Said Nursi'siz bir Türkiye noksan kalır..."
Erdoğan'ın biraz da gruptaki konuşmasını hatırlatan bu sözleri, 3. Olağan Büyük Kongre için belirlenen "Biz Birlikte Türkiye'yiz" sloganının ruhuna uygundu ve hedefine de ulaştı.
Bu konuşmanın ardından AK Parti Büyük Kongresi'nde İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Başbakanın Danışmanı Ömer Çelik'in de bulunduğu üç kişilik komisyonun hazırladığı "Demokratik Açılım" raporu okunup oylandı. Amaç "demokratik açılım"ın arkasında kongre iradesinin olduğunu göstermekti. Bu da başarıldı.
Aslında salondaki slogan ve pankartlardan da halkın "demokratik açılım" sürecine sıcak baktığı ve destek verdiği anlaşılıyordu. Salonda farklı kentlerin şu pankartları dikkat çekiciydi: "Dönülmez demokrasinin ufkundayız" ve "Açılım kalpleri açmaktır", "Biz Türküyle Kürdüyle, Sünnisiyle, Alevsisiyle Hep Birlikte Türkiye'yiz..."
Salondan ayrıldığımızda geriye dile getirilen bu hedefleri gerçekleştirecek parti yönetiminin seçimi kaldı.
Büyük olasılıkla bu kongre partiye yeni ruh katacak, tabanı motive edecek bir değişimin imzasını taşıyacak.