CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Kürt açılımı karşısındaki tavrı herkesin kafasını karıştırdı.
Eminim CHP içinde meseleyi az çok bilenler bile şaşkın durumda. Bu nedenle kamuoyunda ve solun farklı cephelerinde "Kürt sorunu ve CHP" ilişkisi tartışılıyor.
Nasıl tartışılmasın...
Hem sorun Türkiye açısından hayati derecede önemli, hem de Baykal'ın dün söyledikleriyle bugün söyledikleri arasında inanılmaz fark var.
Bu farkı en veciz biçimde başbakan Erdoğan özetledi:
"O rapordakileri biz hayal bile edemeyiz."
Büyük olasılıkla bugün Deniz Baykal da başka bir şaşkınlık içinde:
"Ben o raporun altına nasıl imza attım?"
Sahi, nasıl oldu da o "hayal bile" edilemeyen rapora Baykal imza attı?
Bu soruya Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman'ın cevabı çok net:
"Baykal, parti içi Kürt-Alevi ittifakını kazanmak ve o yoldan iç iktidarı ele geçirmek istiyordu. Raporu hazırlatan ana amil budur."
Doğrusu son günlerde birçok eski SHP'li ve CHP'liye bu soruyu sorduğumda net bir cevap alamamıştım.
Hatta raporu hazırlayan Fuat Atalay ve altında imzası olan CHP Milletvekili Eşref Erdem de bu değişimi yorumlamakta zorlanmışlardı.
Sadece bu rapor değil, o dönemde Baykal'a yakın isimlerin çıkarttığı "Yenileşme" dergisinde de Baykal'ın çok daha "demokrat ve radikal" değişim talepleri yer almıştı.
Ama ilginç bir şekilde Baykal üç kez karşısına aday olarak çıktığı İnönü'ye yenildikten sonra CHP'ye gitmiş ve "birden" değişmişti.
Slogan düzeyinde yeni çıkışlar yapsa da o artık "rapora imza atan Baykal" değildi. Gerçek özüne dönmüştü. '
Türkiye hazır değil'
Bu noktada bir anıyı da anlatmadan geçemeyeceğim. 2001 sonbaharıydı. AK Parti yeni kurulmuş ve Tayyip Erdoğan'ın ayak sesleri duyulmaya başlamıştı.
O günlerde derin ekonomik krizle sarsılan koalisyon hükümetleri karşısında Baykal'ın da CHP'yi yeniden iktidara taşıyıp taşımayacağı tartışılıyordu.
Bugün de hâlâ çözemediğimiz üç konuda, Kıbrıs, türban ve Kürt meselelerinde Baykal'ın ne düşündüğünü merak ettiğim için görüşme talep ettim.
Atatürk Havaalanı VIP salonunda Baykal'la bir araya geldik. Yanımızda o gün de İstanbul Kadıköy Belediye Başkanı olan Selami Öztürk, bugün İstanbul CHP İl Başkanı olan Gürsel Tekin vardı.
Baykal'a, o dönem moda mıydı hatırlamıyorum bu üç konuda "açılım" yapıp yapmayacağını sordum.
Hatta satır aralarına "Türbanı CHP çözerse iktidar olur" diye de sıkıştırdım.
Baykal, hiç lafı uzatmadı.
"Türkiye bu konulara henüz hazır değil" diyerek klasik bir cevap verince sessizce oradan ayrıldım.
Benim için o gün Baykal tarih olmuştu.
Karşımda duran siyasi aktörün, ne geçmişteki Kürt raporuna imza atan, ne "yeni sol" çıkışı yapan, ne de daha sonraki "Anadolu solu" arayışını başlatan Baykal'la bir ilgisi yoktu. Belki de benim de içinde olduğum kesimler Baykal'ı doğru tahlil etmemişti.
Çünkü karşımda adeta "tek parti dönemi" nin bir siyasi siması duruyordu.
Aslında o raporlara imza attığı dönemlerde de sonra da Baykal'ın toplumla ilişkisi hep sorunluydu.
Bu yüzden de toplum ona hiç sıcak bakmadı.
Ama bu gerçeğe rağmen CHP'ye geçerek aslına dönen Baykal, çevresindeki sosyal demokratları tek tek ekarte etse bile her dönem yeni isimler bularak onları etkilemeyi başardı.
Şimdi bile görüşlerini çok net ortaya koymasına rağmen CHP içindeki sosyal demokrat, Alevi ve Kürt olanlar, hâlâ onun sosyal demokrat olduğuna inanıyor ve "bir gün değişeceği ve gereğini yapacağı" umudunu taşıyor.
Şaşırtıcı da olsa böyle bir Baykal gerçeği var.