Son iki günde biri bakan, diğeri bürokrat iki önemli ismin yaptığı açıklamalar beni dehşete düşürdü. Şimdi bu açıklamaları alt alta yazarak bir kez daha okuyalım.
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Hürriyet gazetesinden Yener Süsoy'a yaptığı açıklamada aynen şöyle diyor:
"Ziyaret ettiğim kurumların hepsinde şu anda en az 4'er muhbirim var. Bana mektup yazıyorlar, telefon açıyorlar, bilgi veriyorlar." Kadın duyarlılığını kurumlara aksettireceğini beklediğimiz Çubukçu, öyle rahat söylüyor ki şu 'muhbirim var' sözünü, doğrusu bu rahatlık bile insanı rahatsız ediyor. Nasıl olur bir bakanın çocuklardan kurulu 'muhbirler ordusu'nun olması? Hani "Deveye sormuşlar neden boynun eğri."O da, "Nerem doğru ki... " demiş.
Tam da bakan Çubukçu'nun söylediği böyle bir şey. Şimdi bu sözlerin neresini eleştirelim.
Muhbirliği mi, çocukların muhbirliğe özendirilmesini mi? Kurulan 'muhbirlik' sisteminin işe yaramazlığını mı? Nereden bakarsak bakalım, günümüzün çağdaş devletine yakışmayan bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz kesin. Verilen sayı bile insanı şaşırtıyor. Çocukların barındığı yüzlerce kurum var. Her birinde 4'er muhbir. Dehşet bir ' muhbirler ordusu' ortaya çıkıyor. Ve bu 'minik muhbirler ordusu'na rağmen 'Malatya Olayı' önlenemiyor!..
Peki Sayın Bakan muhbirlerinizin ne işe yaradığı bir yana, siz neden ' muhbire' ihtiyaç duyuyorsunuz? Burada açık açık bir zihniyet sorunu olduğu kesin. Sorun, ' çocuklar bana her şeyi anlatıyor' demekle mi çözülecek, yoksa sistemi değiştirmenizle, kurallar koymanızla mı?..
Bu işte bir değil, birden çok yanlışlık var.
Eşinizi dostunuzu ihbar edin ! Benzer bir ' muhbirlik' önerisi de yumuşak üslubuyla dikkat çeken İstanbul Defterdarı Mehmet Akif Ulusoy'dan geldi. İstanbul'daki tüm vergi mükelleflerinin internete aktarıldığını belirten Ulusoy, bakın vatandaşı ' muhbir' olmaya nasıl teşvik ediyor: "Kaçak mükellefin bildirilmesi için açık elektronik ortam oluşturmaya çalışıyoruz.
Merak içindeki insanların eşini, dostunu, komşusunu araştıracağını zannediyorum ." Bir kez daha dikkatle okudum. Sözlerde bir yanlışlık yok. Ayrıca sadece Sabah gazetesinde değil birçok gazetede yer alıyor bu sözler. Düşünebiliyor musunuz, vatandaş şüphelendiği kişiyi sorgulayacak; vergi kaçırdığını çözdüğü anda devlete bildirecek. Neden? Çünkü, ' devletin her sokak başına bir memur koyması mümkün değil .' Peki devlet sadece ' memur' mu demek? İşin belki de can alıcı sorusu bu.
Devlet vatandaşın sorunlarını çözmek ve kolaylaştırmak için kurallar koyar. Ve o kuralların işletilmesini sağlar. İşlemediğinde ise farklı fonksiyonları devreye girer. Bu süreçte vatandaşın ' ihbarcılık' yapmaya zorlanması yoktur, olamaz da.
Sorumlu vatandaşla ' sorunlu' vatandaş birbirine karıştırılmamalı.
Bu olsa olsa diktatörlükle yönetilen sistemlerin bir uygulaması olabilir, demokratik toplumların değil.
Dikkat edin, birincisinde ' çocukların', ikincisinde ise ' aile ve komşular'ın ihbarcı olması isteniyor. Yani toplumun en önemli değerleri.
Acaba kimilerinin ' Ulu Hakan', kimilerinin ' Kızıl Sultan' dediği Abdülhamit dönemindeki ' jurnalcilik' ya da 12 Eylül Darbesi'nden sonraki ' ihbarcılık' geri mi geliyor? Şimdi akıllara takılan soruyu soralım; devletin vatandaşını ' ihbarcı' yapması veya teşvik etmesi ahlaki mi?