Sabah Ombudsmanı, Emniyet binalarındaki basın odalarının kapatılması hakkında ne düşünüyor? Bu sorunun cevabını merak eden okurlarımız var. Yanıtlayalım...
Kapatılan odalar basın özgürlüğü tartışmasında simgesel bir nitelik kazanma eğiliminde. Benim kanaatim ise özgürlük, şeffaflık, bağımsızlık ve denetim tartışmasını bir sivil faaliyet yürüten gazeteciler ile resmi bir faaliyet yürüten Emniyet arasındaki ilişkinin dinamiklerine bakarak analiz etmek yönünde.
Şöyle ki... Kaba bir istatistikle Türkiye'deki gazetelerde yayımlanan içeriğin dörtte birini polis ve adliye haberleri oluşturuyor. Kritik dönemlerde artan bu oran Türkiye'deki gazetecilik faaliyetinin niteliği ve niceliği bakımından yetersizlik göstergesi ve bir risk.
Okurların en çok şikayet ettiği içeriğin başında da bu geliyor. Nedeni: Dosya gazeteciliği...
Dosya derken araştırmacılığı kastetmiyorum. Muhabir arkadaşlarımızın emniyetten aldıkları ya da kendilerine servis edilen dosyaları gazetecilik süzgecinden geçirmeden 'hızlı haber' haline getirdiği, okurlarımızın mağdur olmasına yol açan çok sayıda örnek var... Bu köşede bu haberlerden bazılarını ele alıp eleştirdik. Şunu vurguladık: Haberin taraflarından sadece biri ve bir teyit mekanizması olması gereken Emniyet kurumu gazete içeriğinin başat belirleyicilerinden biri haline geliyor.
O kadarla da kalmıyor; Emniyet anlayışı ve jargonu gazete diline sızıyor, masumiyet karinesi gibi hukukun temel ilkeleri kolaylıkla ihlal edilebiliyor. Henüz başlamış bir soruşturmanın şüpheli ve tanıklarının fotoğrafları kanuna aykırı olduğu halde Emniyet binaları içerisinde çekilip çarşaf çarşaf yayımlanıyor, kamuoyuna suçluluk algısı pompalanıyor.
Algı sadece yönetilmiyor, yer yer manipüle de ediliyor. Soruşturmanın selameti açısından gizli kalması gereken belge ve bilgiler sızdırılabiliyor.
Üstelik bu yaklaşım basın odası olsa da olmasa da mümkün. Özellikle buna dikkat etmek gerekir.
Gazeteci polisleşmemeli
Polis muhabiri arkadaşlarımız içeride bulunan bir odanın kötü muamele ve suiistimal iddialarının önüne geçtiğini, bir tür denetim sağladığını savunuyor. Bu iddiayı destekleyecek haklı argümanlara da sahipler. Öte yandan; aynı mekanizmanın gazeteciler üzerinde de bir denetim sağlamayı amaçladığını ve bunu nispeten başardığını görüyoruz. Haber kaynağıyla kurulması gereken temas ve mesafe ilişkisi muğlaklaşıyor, gazeteciler daha bağımlı ve yönlendirilmeye açık hale gelebiliyor.
Tek başına bir odanın, Emniyet kurumunu daha şeffaf ve kolay ulaşılabilir hale getirdiği iddiası abartılı. Üstelik bunun aksini gösteren, ilişkilerin gazeteciliğin önüne geçtiğini gösteren pek çok vaka var. Pek tabii, odanın kapatılmış olması bunun önüne geçmeyecek.
Bilgi edinme hakkı
Önemli olan, devlet kurumlarının vatandaşın bilgi edinme hakkına ve buna aracılık eden gazetecilere saygılı olmasıdır.
Oda olsa da, olmasa da Emniyet, kamuoyunu bilgilendirme birimlerini güçlendirmeli, kendisine yöneltilen bütün soruları usulünce yanıtlamalı, resmi açıklamaları tek kaynaktan yaparak kafa karışıklığını engellemeli, bazılarını kayırarak gazeteci ve gazeteciler arasında haksız rekabet ve imtiyaz tartışmalarına yol açmamalıdır.
Emniyet binalarında ya da çevresinde gazeteciler için çalışma ofisleri kurulacaksa bile bu odalar gazeteciler tarafından yönetilmeli ve kira dahil bütün masrafları gazeteciler tarafından karşılanmalıdır. Bu ilke, bütün kamu kurumları için geçerlidir.
Çete tartışmalarının yapıldığı bir ortamda unutmayalım ki gazeteleri Emniyet görevlileri değil gazeteciler çıkarmalı. Hangi haberin hangi gazeteye daha iyi gideceğine Emniyet görevlileri değil gazeteciler karar vermeli.
Gazeteci arkadaşlarımız odanın kapatılmasını bir fırsata dönüştürmeli, haber kaynaklarını çeşitlendirmeli. Bunu yaparken polisleşmemeye dikkat etmeli. Polis dilini kullanmamalı, Emniyet birimlerinden aldıkları dosyaları tahkik etmeden yayımlamamalı.
Okur zaviyesinden baktığımızda meselenin bu boyutu bence içine ilgisiz şeylerin de atıldığı bir torbaya dönüşen kavramsal tartışmalar kadar, hatta daha önemlidir.