Bilgi, güçtür. Onun gücü, doğru zihinden çıkıp doğru zihinlere akması ve ağyara mahremiyetidir. Daha net ifadeyle emek, sermaye ve hammaddeden daha da değerli bilgi, bir ülkeyi, kurumu, şirket veya şahsı, güçlü kılar. Ancak bu bilgi yanlış zihinlerde ve rakip elinde ülkenizi, kurum, şirket ve şahsınızı batırabilir.
Sizin işiniz, Halkbank örneğindeki gibi, "operasyon" olabilir... El koyduğunuz bilgilerin size söyledikleri ile rakiplere anlattıkları çok farklıdır. Hele ki küresel oyuncu olma iddiasındaki şirketinizin mahremini ortalığa saçıyorsanız, iki kere düşünmeniz şarttır.
Birincisi; yolsuzluk soruşturuyorum diye masaya yatırdığın bilgiye belki sen "acaba suiistimal var mı?" diye bakarken, o bilgiyi paylaştığın, dağıttığın kişi, rakiplerin gözüyle görecektir. Göreceği de kendi şirketinin müşterileri, işlemleri, bağlantı, fiyat ve stratejik kararlarıdır.
İkincisi; büyük ülke iddianı, kendi mahremine sadık olamadığın için düşmanlarının ayaklarının dibine seriyor oluşundur. Okyanusötesi yalnızca iktidarı siyaseten devirmek isteyen cemaatten ibaret mi? Bunun Neocon'u, Mossad'ı ve diğerleri yok mu?
Ama dersen ki "ben işime bakarım", usulsüzlük var mı yok mu diye ülke çıkarı, kurum menfaati dinlemem, her bilgiyi son "datasına" dek didiklerim, o zaman bunun alternatif maliyetini de sana sorarlar.
Kamu yararını gözeteceğim diye yola çıkıp kamunun küresel marka olma istidat ve ihtimali olan Halkbank'ı, kurda kuşa yem edersin. Hal böyle olunca sana belki madalya takarlar ama el koyup didiklediğin bilgisayarlardaki şirket sırları da artık senin ülkene hizmet etmez hale gelir.
Devlet sırrı sadece askeri ve politik alanda değil, Halkbank gibi ülkenin değerlerini de kapsar. El koyduğun bilgiyi kiminle paylaştığından sorumlu tutulur, torununa dahi hesabını verirsin.