Dünya yeni imparatorunu seçti. Daha doğrusu dünya adına Amerikalılar seçti. Sahi, biz hangi sandıkta ve ne ara oy kullandık? Şakası bir yana, ABD Başkanlık seçimi, bütün dünya uluslarını farklı boyutta da olsa etkiliyor, ülkeleri "pozisyon" almaya zorluyor.
Kendi ülkeleri, ekonomileri ve hatta gelecek planları üzerinde bu kadar etkisi varken ABD Başkanı'nı yalnızca Amerikan vatandaşlarının seçiyor olması, yakın geleceğin tartışma konusu olacak.
Şimdi gelelim "bu tablo bize ne getiriyor?" sorusunun cevabına: Obama'nın seçilmesi, en azından rakibinin sürprizlerine karşı Türkiye ekonomisine, daha bildik bir koridor sunuyor.
Belli ki Obama ikinci döneminde ilerlerken, tanıdık adımları atacak. Söylediklerinin de arkasında durabilecek. Bu durumu nasıl okumalı?
İlginçtir, Obama'nın seçimiyle Fitch'in not artışı eşanlı Türkiye'ye yarıyor. 2008'de ABD'den başlayan ve Avrupa'ya sıçrayıp küresel hal alan krizin ardından "ihtiyat" vitesine geçen küresel sermaye, başkanlık seçimini bekliyordu. Her ne kadar iki adayın arasındaki fark "pepsi ile coca-cola" arasındaki kadar olsa da bizim damak zevkimize Obama'nın daha fazla uyum gösterdiğini söyleyebiliriz.
Şu anda Amerikan bankalarında Obama'nın ikinci dönemini bekleyen ve akacak yer arayan 1.4 trilyon dolar sermaye var. Gideceği adresler de sanıldığı kadar fazla değil. Türkiye, en önemli adresler arasında. Nitekim son dönemde yatırım çeken ilk 10 ülke arasında olmamız da bunun kanıtı.
Bugün Fitch'in, yakın gelecekte Moody's ve S&P'nin not artırımı halinde Türkiye'ye daha fazla sermaye akımı olacağını söylemek büyük kehanet olmaz. Bana göre sorun, gelecek olan sermayenin Türkiye'de hangi ölçeklere, sektörlere, ortaklık yapıları ve şirket değerlerine olacağıdır.