Değişen dünya ve dönüşen ihtiyaçlar, kendi kurumlarını var eder. İşe yaramayanları da sistemden çıkarır. Belge güvenliğinin var ettiği noterlik, bunlardan biridir ve bilişim teknolojileri artık bunu sağlarken, yasaların dayatmasıyla noterlere haraç aktarır dururuz.
Muhtarlık, benzer bir "hükümsüzleşme" sürecindeki kurumlarımızdan biri. İdari yapılanmanın bu en küçük birimi üzerinden devlet-vatandaş ilişkileri düzenlenir. Ancak artan kentleşmeye bağlı olarak e-devlet kavramının cep telefonuyla bütünleştiği ortamda muhtarlık kurumunun varoluş gerekçesi azaldığı gibi hizmet verme biçimi de değişti.
Köy muhtarlıklarını hâlâ gerekli sayabiliriz. Neticede köy en küçük yerleşim yeridir ve doğal olarak devletin bu yerde idari örgütlenmesi "gerekli" diye nitelendirilebilir. Ancak şehirlerdeki muhtarlıkların varoluş gerekçesini gözden geçirdiğimizde farklı bir tablo ortaya çıkar.
Mahalle muhtarlıkları bugün bizi evde bulamayan postacının tebligatı bıraktığı yerdir. Seçim kartı, ikametgâh senedi, nüfus cüzdan sureti gibi zaten vatandaşlık numarası ile çözülebilecek bürokrasi birimidir. Nitekim Hükümet "çok fazla işlevi kalmadı" diye bunların fonksiyonlarını belediye ve kaymakamlıklara devretmeye hazırlanıyor.
Bu durumda 17 bin muhtar var. Peki bu seçilmiş insanlar ne olacak? Altından "makamı" çekilmiş 17 bin muhtarın, bir sonraki seçime kadar yerinde kalması planlanıyor. İlk seçimde, şehirdeki muhtarlar için oy kullanmıyor olacağız. 36 bin köy muhtarı ise daha fonksiyonel hale getirilirken yetkileri de artırılacak gibi görünüyor.
Şehirdeki muhtarları ne yapacağız? Bana göre mevcut haliyle hayatta karşılıkları kalmadığından, ortadan kaldırmak yerine "dönüştürülmeleri" düşünülebilir. Buralar, mahalle bazında sivil toplum örgütü, kadın ve çocuğa yönelik yerel ihtiyaçların giderildiği noktalar haline getirilebilir. Beyaz masa benzeri vatandaş-kamu katılım noktaları şeklinde tasarlanabilirler.