Kentler tıpkı insanlar gibi doğar, büyür ve ölürler. Ancak insanlardan farklı olarak eğer dinamikler uygun ise yeniden kendilerini var edebilirler. Değilse tarih atlasında bir nokta, arkeolojide bir kazı projesidirler artık...
Atina, tarihten bu yana "ticaret, siyaset" dinamikleriyle var olagelmiş. Uygarlığa katkı sağladığı oranda parlamış, varlık sebebini inkâr ettiği noktada sönükleşmiş...
Atina Demokrasisi kavramını yeşertmiş, Batı uygarlığının entelektüel tarlası olmuş... Site devletler çağında filozofları, sanatçıları, siyasetçi ve bilimcileriyle büyük güç haline gelen Atina'yı, bazen Ispartalıların savaşkan gücüyle yok olurken, bazen de İstanbul'un jeopolitiğiyle "Konstantinopolis'in taşra kasabası" olarak görüyoruz.
Özetle, Atina'ya adını veren Athena'nın "bilgeliğiyle" yürüdüğünde parlamış, yine aynı kültürün yaramaz çocuğu Dionysos'un şarap ve eğlence düşkünlüğüyle çökmüş bir kent...
Bugün Atina fikri, Yunanistan ile şekillenmiş durumda ve küresel krizin ikinci dalgasında, denize düşmüş bir yaprak gibi sallanıyor. Şimdi tartışılan, üyesi olduğu AB ailesi "acaba Yunanistan'ı kurtaracak mı?" gerçeği...
Ekonomik özgürlük bir kez kaybolmaya görsün, toprak bütünlüğün dahi sorgulanabilir. Girit satılır, Kıbrıs kiraya verilir, Hong Kong el değiştirir.
Görünen, AB ailesinin varlıklı bireylerinin, "eğer ben yönetemeyeceksem neden kurtarayım?" söylenmeleri... Batı, Atinalıların "uygarlığınızı biz kurduk, bize bakın" şımarıklığını artık taşıyamıyor. Zira krizle başı dertte...
Hal böyle olunca Atina'nın geldiği ayrım, ekonomik özgürlüğün "yok olma" noktasıdır. Ya "Libor + Atina" üzerinden Avrupa Birleşik Devletleri'nin eyaleti olacak ya da sönecek.
Mümkün mü? Tarihe bakın, Atina'nın 7 kez yok olduğunu görürsünüz.
Soru, olup olmayacağından ziyade, "8'incisinin ne zaman olacağı"dır.