Öncü sinyalleri vardı. Paralel bir yapının, "tezgâh altı soruşturma yaptığı" kuşkusu hep dile getiriliyordu. Hatta bu kuşku, HSYK'ya da iletilmişti. Nitekim Kurul'un, büyük illerin Başsavcılarına, "Son dakika dosyalarına dikkat edilsin. Savcıların eşgüdümüne özen gösterilsin. Kapsamı bilinmeyen evrak hemen imzalanmasın" yönünde mesaj verdiği konuşuluyordu. Olası riskleri bildiği halde HSYK, gerek kendi kurumsal yapısını gerekse yargının genel algısını yaralayan 17 Aralık Operasyonu'nda, beklenen tavrı neden sergilemedi? Niçin, idari yargıdaki adli kolluk yönetmeliği hakkında müdahale içerikli bildiri yayınladı? Planlı mı hareket edildi yoksa yönetsel zafiyet mi sergilendi? Bu soruların yanıtı yakında açıklık kazanacak.
***
Öte yandan... Nasıl oldu da "
soruşturmanın gizliliği" kılıfı altında "
parça tesirli, zaman ayarlı ve kasten gizlenmiş soruşturma" sürdürüldü?
Yanlış anlaşılmasın. Bahsettiğim husus, mühim şahsiyetlerle ilgili soruşturma başlatılmaması değil. Bunu ima bile etmiyorum.
Tam tersine... Suçun erkenden önlenmesi amacına hizmet etmeyen "
tuzaklama modelinin" herkesi hedef alabileceğine işaret ediyorum.
Ayrıca...
Siyasileri veya yakınlarını bilhassa merkeze alan, aylarca yedekte bekletilen, seçim takvimini bilinçli olarak gözeten peçelenmiş soruşturmaların Türkiye'nin aklanmasına mı yoksa Türkiye'ye hiza verme amacına mı hizmet ettiğini sorguluyorum. Ve varılan noktanın, "
demokratik standartları yükselten, bir hukuki girişim olmadığı aksine, siyasal nitelik kazandığı" sonucuna varıyorum. Milletin vicdanında da böyle karşılık bulduğuna inanıyorum.
***
Örneğin, ikinci dalga denilen son süreci ele alalım.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesiyle yetkilendirilen bir savcı, belli şirketleri seçerek, onlar üzerinden siyaset kurumunun zirvesine ulaşmayı amaçlıyor. Aslında, yetki tecavüzü suretiyle kişi ve kurumların kaderi ile oynuyor. Bu inisiyatifi alırken Başsavcılığın haberi olmuyor!
Çünkü... O savcı, katalog suçlar içindeki bir suçu yani kara para aklama suçunu, keyfine göre iddiasının odağına yerleştiriyor. Böylece sınırlarını fiilen genişletip, bildiği gibi ilerliyor.
Ya popüler olmayı düşünüyor ya da intisabının ve misyonunun gereğini yapıyor! Haliyle fazla söze gerek kalmıyor. Gerçek manada hesap verebilirlik olmadığı için "
adil yargı ölürken, ön yargı doğuyor!"
Sözün özü...
Güçler dengesinin yeniden tanımlanması, tek devlet olgusunun yerleştirilmesi, siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması ve tüm erklerin denetiminin kökten ele alınması gerekiyor!