Ankara, dün müthiş mesaj ve temas trafiğine sahne oldu. 17 Aralık'tan itibaren karşı karşıya bulunduğumuz tablonun basit bir mesele olmadığı, milli iradeyi çarpıtmaya, devlet sistemini kilitlemeye dönük karmaşık boyutlar içerdiği artık iyice anlaşıldı. Ellerini ovuşturup kenara çekilen veya kızgınlıklarının rövanşını almak için bekleyenler bile operasyonun AK Parti'yle sınırlı olmadığını yavaş yavaş görmeye başladı. Bireysel hesaplaşmalar dışında iş objektif olarak geldi, "güçler dengesinde" düğümlendi. Daha doğrusu, Türkiye'de hep "güçlükler dengesi" olarak kurulan, erkler arası yetkinin esnetilen sınırlarına odaklandı.
***
Dünkü trafikten devam edecek olursak...
TBMM Başkanı
Cemil Çiçek'in yeni yılın başlangıcındaki tespitleri,
"manifesto" niteliğindeydi. Sıcak gündeme girmeden, ilkeler üzerinden konuştu. Özeleştiri ve uzlaşma kültürü eksikliğinden, siyasetin dikenli dilinden söz etti. Hataları, kişiselleştirmeden ustaca kayda geçirdi. Güncel bağlamda en dikkat çekici cümlesi,
"Herkes kendi işine bakacak, birbirinin alanına müdahale etmeyecek" oldu. Yani... Yetki çatışmasının ağır maliyetine dikkati çekti. Özellikle demokrasinin nekahet dönemlerinde siyaset kurumunun alanının daraltıldığını, bu alışkanlığın sürdüğünü vurguladı. Siyaset alanına müdahale tarzına ilişkin görüşleri ile kayıt dışı siyaset aktörlerinin varlığına ilişkin anlatımları ibretlikti.
Nihayet... Tutuklu, hükümlü vekil sorunu kökten çözülmezse 2015'te bizi bekleyen tehlikeye işaret etti,
"Fırtına kopar" dedi. Bir manada toplumun,
"Dağdan, lider kadrodan Meclis'e geçişlere ne kadar hazır olduğunu" sorguladı!
***
Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç ise yine deneyimi, siyasi zekâsı ve zamanlamasıyla değişik bir politikacı profili çizdi. Arınç, devletten önce başka merkezlere bağlılığı olanları eleştirdi, hükümete ve siyasete yönelik planlı hareketin varlığını tescilledi.
Ve siyasetçilerin sosyal medyadaki konuşlanma biçimini masaya yatırıp, hayli sert yüklendi.
Bülent Bey, cari siyasetin
"vicdanını" temsil eden bir şahsiyet. Bu yönüyle taraflı tarafsız tüm grupların gönlünde ayrı bir yeri var. Lakin son çıkışlarını, sıradanlaştırmak yanıltıcı olabilir. Tıpkı 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde olduğu gibi 2014 seçimleri öncesinde de Arınç'ın
"siyaset yapıcısı" rolünü üstlenmekte oluşunu bir kenara not etmek lazım. Arınç'ın bundan sonraki buluşmaları, dertleşmeleri, yeni payda arayışları bence ciddiye alınmalı.
***
Ve nihayet CHP eski lideri
Deniz Baykal. Deniz Bey'in "
durumdan vazife çıkarması" gerçekten manidar. Muhtemelen Baykal da AK Parti'ye çekilen operasyonun uzantılarını görüyor. CHP'yi dizayn etme sürecini iyi biliyor. Bu olayla, halihazırda yaşananlar arasında bağlantı kuruyor. Türkiye'yi krize sürükleme eğilimi kazanan psikolojik harekâttan endişeleniyor. Tabii bu vesile ile kendisini de hatırlatmış oluyor.
Netice...
Siyasetin imbiğinden süzülüp bugüne gelen üç isim de
"kriz yönetim reçetesi" yazmaya çalışıyor. Ancak, asıl damdan düşürülmek isteneni dinlemek gerekiyor. Meşru iktidarına sürekli çelme takılan Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın Dolmabahçe Zirvesi'nde bugün paylaşacağı bilgiler, önümüzdeki dönemin kodlarının okunması bakımından tarihi önem taşıyor!