Şunun şurasında 30 Mart'a ne kaldı ki...
Her türlü hesap nihayetinde sandıkta görülecek.
Kuşkusuz, demokrasilerde tüm hesabı tek başına sandığa havale etmek doğru değil. İcraat dönemi içinde hesap verebilirliği sağlayan denetim mekanizmaları da etkin işlemeli.
Lakin bunun yolu,
Çekmecelerde gizlenmiş operasyonlardan,
Yargı ve emniyet marifetiyle sistemi dizayn etme girişiminden,
Düne kadar muhatap bulunamadığı söylenen Washington'a, bir görünmez elin düzenlediği programla gitmekten,
Düzensizlikten düzen çıkarma, iktidarı gizli mahfillerde arama çabasından geçmez!
***
Bir başka pencereden bakıldığında 17 Aralık süreci göstermiştir ki...
İktidarda, "
özgüven", "
güvenin düşmanıdır."
İktidarda, "
sistem kurmak", "
bizim adamlar diye kadro kurmaktan" daha önemlidir.
İktidarda, "
evrensel ilkeleri benimsemek", "
konjonktüre göre davranmaktan" daha belirleyicidir.
Ancak...
Özeleştiri gerekliliği, siyasal mühendislik planlarını perdelememelidir.
Yani...
İktidar, kendi iç muhasebesini tamamlarken, doğrudan milletin tercihlerine ve ülkenin istikrarına kasteden fiillere karşı net duruş sergilemelidir.
Bugün yapılan da budur.
***
17 Aralık senaryosunun ilk perdesi hem "
manevi cephede" hem de "
devlet mekanizmasında" tahribata neden olmuştur.
Ama aynı anda iki alandaki zafiyeti de gün ışığına çıkarmıştır.
İnanç kardeşliğine sığmayan, arkadan vuran işlemlerin hayata geçirildiği görülmüştür.
Devlet kurumları da çatışmanın paydaşı haline dönüştürülmüştür.
Mesele...
"
Kişisel hata, kontrol dışı güç, kurumsal savunma refleksi" sınırlarını çoktan aşmış, "
köklü çözüm" bulunmasını gerektirecek kritik eşiğe dayanmıştır.
***
Bundan sonra kriz fırsata çevrilebilir.
Tabii bu arada,
Kurunun yanında yaş da yanabilir,
Güven bunalımı nedeni ile eski arkadaşlarla yollar ayrılabilir,
Taarruz grubunun elindeki mühimmatı alacak sert önlemler gelebilir...
Ama bütün bunlar sadece kısa vadeyi kurtarır. İlerisi için yeni yaralar açar.
Oysa...
Esas olan, "
anayasal kurumların güçler dengesinin yeniden tarifi" ile "
fren-denge ayarının yeniden tesis edilmesidir."
AK Parti, biraz Meclis'teki sayısal yetersizliğinin dayatması, biraz da romantik yaklaşımı ile "
yeni anayasa" hayaline kapılırken, "
yapısal siyasal değişim" enerjisini boşa tüketmiştir. Çözüm sürecinin ivmesi yeterli görülmüş, yeni nesil idari reformlarda zaman kaybedilmiştir.
***
Görünür gelecekte,
Bürokratik neşter vurulsa da yerleşik sistem kendi öz savunma mekanizmasını harekete geçirecektir.
Dış ortam yeterince destek olmayacak,
Çankaya seçimine dayalı saflaşma belirginleşecek,
Umulmadık kişilerden, şaşırtıcı çıkışlar gelebilecektir.
Netice...
Fırtına öncesi sessizlik aldatıcıdır.
Millet son sözünü söyleyinceye kadar, milli iradeye hiza verme, paralel yetki kullanma, hükümet gücüne ortak olma, siyaseti zayıflatma stratejisi hız kesmeyecektir.
Başlanan iş yarım bırakılmamalı, sistem sorunu çözüme kavuşturulmalıdır!
DÜZELTME: 30 Aralık 2013 tarihli yazımda, "
Hata yapan, hataya bulaşan her kimse, ana yürüyüşü bozmasına izin vermeden ayıklanmalı" cümlesindeki bir bölüm, "
ayıklanmamalı" olarak çıkmıştır. Doğrusu, "
ayıklanmalı" olacaktır. Düzeltir, özür dilerim.