Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Gaz atma, gazlama ve gaz alma

Taksim Gezi Parkı'nda başlayan, sonra tüm ülkeye yayılan toplumsal tepkinin iç dinamiklerini iyi okumalıyız. Zira İstanbul'daki olaylar, Ankara'da devlet bürokrasisindeki havayı yansıtacak kadar önemli derslerle dolu.
Taksim'de; önce aktivistlerin ve sivil kitlelerin sonrasında marjinal grupların katılımıyla şekillenen, başlangıçta sivil nitelikli olup, bitiminde şiddete dönüşen tablo her açıdan düşündürücüdür. Özelden genele doğru bakacak olursak...
Yerel seçime gidilen ortamda, İstanbul'un kalbini ilgilendiren kararlar verilirken, o şehirde yaşayanların bilgilendirilmemesi, önerilerinin alınmaması eksikliktir.
İstanbul Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü yönetsel inisiyatif almakta zorlanmakta, her an Ankara'nın ağzına bakmakta, siyasi otoriteyi ikna eden kimlikten uzaklaşmaktadır.
Vesayetçi zihniyetin tasfiyesinde kilit rol oynayan polis, sosyal psikolojiden bihaber tavrı ile imaj kaybına uğramış, Hükümet'i de yıpratmıştır. Orantısız güç kullanımı polise duyulan güveni örselemiştir.
Son 10 yılda siyaset kurumunun alanı genişlerken, imtiyazlı kurumlar (asker, yargı, medya vb) doğal sınırlarına çekilmiştir. Ancak halkın günlük yaşamına dokunan etkili muhalefetin eksikliği dün olduğu gibi bugün de hissedilmekte, bazen toplum kendi başının çaresine bakmaktadır.
Şimdiye kadar meşru iktidara karşı organize edilen eylemler iş başındaki siyasi kadroların hafızasında canlıdır. Olayların karakteristik özelliklerinden yola çıkılarak aceleci hareket edilmesi, yeterince ayrıştırma yapılmaması ve kolluğun sert müdahalesi handikap yaratmış, karşı sertlikler doğurmuştur.
Çalıştığı işyerinden, ticaret yaptığı ortama, hayat tarzından gelecek planlarına kadar farklı nedenlerle ötekileştirildiğini, görünmez engellerle karşılaştığını hisseden milyonlarca insan, bunun kaynağını Ankara'nın "dediğim dedik" tutumunda aramış ve aradığını bulunca da bireysel rahatsızlığını kitlesel rahatsızlığa dönüştürebilmiştir.
Geleneksel medya öylesine boşluk bırakmıştır ki yerini süratle yeni nesil medya doldurmuştur. Klasik basın kuruluşlarının aşırı ihtiyatlı tutumu, sosyal medyadaki yer yer manipülatif bilgi ile ikame edilmiştir. Lakin kurumsal yayın organlarının hukuki ve etik filtreden geçen sorumlu haberciliğine olan ihtiyaç bir kez daha gün ışığına çıkmıştır. Buna karşın sosyal medyada, "aydınların, sanatçıların, yardımsever insanların" sergilediği dayanışma dikkate değerdir.

***

Gelelim, "kırgınlık halinin" Ankara ayağına... Elimizde, çok sayıda örnek var ama bürokrasiden iki somut olayı aktarmak sanırım yeterli olur.
1- Maliye Bakanlığı'ndaki denetmenler, kontrolörler, vergi idaresinde çalışanlar. Devletine hatta bugünkü Hükümet'e gönülden bağlılar. Ama bir gecede umutları yıkıldı, kariyerlerinin boşa gittiği duygusuna kapıldılar. Şimdi Anayasa Mahkemesi'nin bu hafta vereceği kararı bekliyorlar. Başkan Haşim Kılıç'ın, "Hem nalına hem mıhına vuran" tarzından kaygılılar. Adalet arıyorlar.
2- Sayıştay denetçileri. Henüz yasa tasarısı aşamasındaki düzenleme bile onlara göre "adil değil." Evet, Sayıştay'a el atılması gerekiyor. Ama nasıl? Bilhassa kurumların başındaki yöneticilerin harcamalara imza atarken sergilediği basiretsizlik maalesef Hükümet'e fatura ediliyor. Üst yöneticiler de kendi yanlışını örtmek için Bakan'ı yanlış yönlendiriyor ve kurumlar kafa kafaya tokuşuyor.
Ve son husus...
Sebebi ne olursa olsun, hak arayışı yasal sınırlar içinde kalmalıdır. Başbakanı istifaya çağırma ihtirasına kapılanlar bile sonrasının kaos olduğunu bilmektedir. Tarihi çözüm süreci neticeye ulaşmak üzere iken seçimlere bir yıl kala herkese empati yapma ve sağduyulu düşünme görevi düşmektedir. Yoksa kaybeden bir kişi, bir parti değil, bütün ülke olur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA