Taksim Gezi Parkı'nda başlayan, sonra tüm ülkeye yayılan toplumsal tepkinin iç dinamiklerini iyi okumalıyız. Zira İstanbul'daki olaylar, Ankara'da devlet bürokrasisindeki havayı yansıtacak kadar önemli derslerle dolu.
Taksim'de; önce aktivistlerin ve sivil kitlelerin sonrasında marjinal grupların katılımıyla şekillenen, başlangıçta sivil nitelikli olup, bitiminde şiddete dönüşen tablo her açıdan düşündürücüdür. Özelden genele doğru bakacak olursak...
Yerel seçime gidilen ortamda, İstanbul'un kalbini ilgilendiren kararlar verilirken, o şehirde yaşayanların bilgilendirilmemesi, önerilerinin alınmaması eksikliktir.
İstanbul Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü yönetsel inisiyatif almakta zorlanmakta, her an Ankara'nın ağzına bakmakta, siyasi otoriteyi ikna eden kimlikten uzaklaşmaktadır.
Vesayetçi zihniyetin tasfiyesinde kilit rol oynayan polis, sosyal psikolojiden bihaber tavrı ile imaj kaybına uğramış, Hükümet'i de yıpratmıştır. Orantısız güç kullanımı polise duyulan güveni örselemiştir.
Son 10 yılda siyaset kurumunun alanı genişlerken, imtiyazlı kurumlar (asker, yargı, medya vb) doğal sınırlarına çekilmiştir. Ancak halkın günlük yaşamına dokunan etkili muhalefetin eksikliği dün olduğu gibi bugün de hissedilmekte, bazen toplum kendi başının çaresine bakmaktadır.
Şimdiye kadar meşru iktidara karşı organize edilen eylemler iş başındaki siyasi kadroların hafızasında canlıdır. Olayların karakteristik özelliklerinden yola çıkılarak aceleci hareket edilmesi, yeterince ayrıştırma yapılmaması ve kolluğun sert müdahalesi handikap yaratmış, karşı sertlikler doğurmuştur.
Çalıştığı işyerinden, ticaret yaptığı ortama, hayat tarzından gelecek planlarına kadar farklı nedenlerle ötekileştirildiğini, görünmez engellerle karşılaştığını hisseden milyonlarca insan, bunun kaynağını Ankara'nın "dediğim dedik" tutumunda aramış ve aradığını bulunca da bireysel rahatsızlığını kitlesel rahatsızlığa dönüştürebilmiştir.
Geleneksel medya öylesine boşluk bırakmıştır ki yerini süratle yeni nesil medya doldurmuştur. Klasik basın kuruluşlarının aşırı ihtiyatlı tutumu, sosyal medyadaki yer yer manipülatif bilgi ile ikame edilmiştir. Lakin kurumsal yayın organlarının hukuki ve etik filtreden geçen sorumlu haberciliğine olan ihtiyaç bir kez daha gün ışığına çıkmıştır. Buna karşın sosyal medyada, "aydınların, sanatçıların, yardımsever insanların" sergilediği dayanışma dikkate değerdir.