Türkiye, "Devletin gücünden", "Güçlü devlete" dönüşmeye çalışan bir ülke. Devlet gücü; adı üstünde tek taraflı, katı, kapalı ve asimetrik bir yapı... Güçlü devlet ise özgürlükler ve insan hakları temelinde çalışan, düzenleyici ve denetleyici rolü ağır basan, hesap verebilir ve şeffaf olmayı kabul eden sistemin adı. Siyasetteki yapısal değişimi yani milli iradenin tercihini, devlet sisteminin işleyişine yansıtma süreci henüz tamamlanmış değil. Devlet hâlâ, gücü ele geçirene göre çalışan, kişiye göre karar ihdas edebilen, her dairesinde tanıdık bulmayı gerektiren, en basit işi bile karmaşık bürokrasiye boğan ve vatandaşını mağdur eden görünümde.
Evet, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, "bürokratik oligar- şiye" karşı açtığı savaş devam ediyor. O'nun, millete yaslanan iradesi ve bireysel karizması, devlet idaresinde etkili sonuçlar da veriyor. Ama "zihniyet devrimi" için kurumsal önlemler de gerekiyor. Özellikle, devlet karşısında kendisini çaresiz hissedenlere, benzeri ancak gelişmiş demokrasilerde görülen seçeneklerin sunulması önem taşıyor. Ve o mekanizmalardan biri, şimdi işliyor... "Kamu Denetçiliği Kurumu."
***
Dün sabah, Kamu Başdenetçisi
Nihat Ömeroğlu'nu dinledik. Yargıtay kökenli Ömeroğlu, devlet-birey ilişkilerinde öyle iddialı sözler söyledi ki kendimizi bir an Strazburg'da gibi hissettik. Olayın özü şu: Kamu hizmetlerinin verilmesinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması kurulmuş durumda. İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışları, insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelenebiliyor. Bu amaçla görev alan kamu denetçileri de iş başında.
"
Ne mi yapacaklar?"
Başörtüsü yasağına itiraz mı ediyorsunuz, kamusal alanın tanımlanmasını mı istiyorsunuz, 3. köprünün adından rencide mi oldunuz, devlet sırrı diye suçların üstünün örtüldüğünü iddia mı ediyorsunuz, Taksim'de orantısız güç kullanımının hedefi mi oldunuz?..
Devlet kurumları ile karşı karşıya kaldığınız haksızlık ve keyfiliği daha idari yargıya taşımadan önce Kamu Denetçiliği Kurumu'na iletebilirsiniz. Denetçiler, idarenin sadece kararlarını değil tutumunu bile masaya yatırma yetkisine sahipler. Tabii ki iç hukuk ve uluslararası sözleşmelerle bağlılar. Alacakları kararların, mahkeme gibi yaptırımı yok. Buna karşın kamuoyu vicdanına havale gibi oldukça etkili sonuçları söz konusu. Yani, idare yanlış yapmışsa hem düzeltmesi istenecek hem de yanlışın nedenleri kamuoyuna ilan edilecek. Devlet sırları bile incelenecek, varsa suçun üstü örtülmeyecek.
Peki, "
Kamu kurumları bilgi vermezse?"
Ömeroğlu, üstüne basa basa "
Amiyane tabir kullanmayayım ama kanuna göre vermek mecburiyetindeler. Gerekirse gider o kurumda inceleme yaparız" dedi.
"
İyi de kamu denetçisi siyasetin telkinine maruz kalırsa ne olacak?" diye sorulabilir. Öyle ya yargının da bağımsız ve tarafsız olmasından bahsediliyor, lakin algı tam tersi yönde ilerliyor. O halde, "
kamu denetçilerine nasıl güvenebileceğiz?"
Yanıtı, yorumsuz biçimde Kamu Başdenetçisi Ömeroğlu'nun ağzından aktarayım:
"
Kâğıt üzerinde tarafsız ve bağımsız yazması yetmez. Kamuoyunu inandırmak, eylem ve işlemlerimize, arkadaşlıklarımıza hatta giyim ve kuşamımıza hassasiyet göstermek zorundayız!"
Biz de bekleyip, göreceğiz...