Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Fişleme çirkindir!

Başbakan Tayyip Erdoğan 15 Mart 2003'te 59. Hükümet'i kurduktan sonra, muhtemelen ertesi gün yapılan çalışmalardan biri de Başbakanlık genelgeleri ile kurulan onlarca kurulun gözden geçirilmesi üzerineydi. Şöyle bir arşivimi karıştırdım. Başbakanlık Takip Kurulu'nun (BTK) o tarihte özel olarak ele alındığını hatırladım. Kendi memurunu tehdit olarak gören devlete itiraz edilmişti. Lakin "ilk günden çatışma" görüntüsü vermemek adına BTK'nın lağvedilmesi ancak 7 yıl sonra gerçekleşti. Zira 2002'nin son Yüksek Askeri Şûrası'nda siyasi kanat, "irticai faaliyetler" gerekçesi ile TSK'dan ihraç edilen personelle ilgili karara "şerh" düşmüştü. Genelkurmay bu tutumu, "irticayı cesaretlendirme" girişimi olarak ilan etmişti. Buna rağmen 2003'ün şartlarında bile BTK'nın çalışma biçimi hayli sınırlandırıldı. Başbakanlık Müsteşarı'nın başkanlığında ayda bir kez toplanan o kurulda Adalet, İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları Müsteşarları ile MİT Müsteşarı daimi üyeydi. Kurul, "irticayla mücadele" gerekçesi ile yapılan fişlemeleri büyük ölçüde frenledi. Kişilerle değil "organize gruplarla" ilgilenmeye başladı. Devletin resmi istihbarat birimlerinden gelmeyen her türlü ihbar ve duyumu tasnif dışı bıraktı.
Tabii, BTK'nın kaldırılması için Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin de yeni bir anlayışla yazılması gerekiyordu. Nitekim kırmızı kitabın mantığı değiştirilip geleneksel "irtica tehdidi" kitaptan çıkarılınca BTK'nın fonksiyonu da kalmadı.
Dün, Başbakanlık'ta yaptığım bir dizi görüşmeden sonra, 28 Şubat soruşturması kapsamında BTK'nın faaliyetleriyle ilgili detaylı bilgi ve belge paylaşıldığını öğrendim. BTK fişlemelerinin en somut sonucu, AK Parti iktidarının ilk günlerindeki atamalarda hissedildi. 28 Şubat ortamında "adam harcama" anlayışıyla bir kenarda tutulan çok sayıda "karalama notu" yıllarca etkisini sürdürdü. Aralarında benim yakinen tanıdığım çok sayıda bürokratın kararnamesi 2007'ye kadar Çankaya'dan döndü. Bu yüzden, önemli kurumlar uzun süre vekaleten yönetildi. Halen devlette etkili pozisyonlarda bulunan öyle bürokratlar tanıyorum ki yıllar sonra kendileri hakkındaki "fişleri" görme imkânı buldular. Çoğu çekememezlik güdüsüyle sağa sola iletilmiş, abartılı yorum ve değerlendirmelerin devletteki kaderlerini nasıl etkilediğini fark ettiler.
Başbakanlık'ta dün dinlediklerim bu tür fişlerin, kamu kurumlarına gönderilen dosyaların ve o raporlara dayalı işlemlerin artık kayıtlarının tutulmadığı yönünde.

***
Burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. "Fişlemenin her türlüsü çirkindir!" Kuşkusuz hassas yönetsel görevlere atanacaklar için özel araştırmalar yapılabilir. Ama bunun ötesinde filancanın kanaati, falancanın kulağına gelen laflarla kişiler hakkında hüküm verilemez. O zaman devlet, "tarife dışı engel" çıkarmış, eski alışkanlığını hortlatmış olur. Bir tarihte 17-18 yaşındaki gençlerin hangi dershaneye gittiklerine dahi bakılarak belirli okullara girmeleri önlenmişti. Bugünkü kaygı da şu... "Seçmeli Kuran ve Peygamberimizin Hayatı" dersinin alınıp alınmadığı bir arşiv taramasına konu edilir mi? Bu dersi almayan öğrencilere, ileriki hayatlarında ayrımcılık yapılır mı? Ayrımcılıktan kasıt döneme göre "ödüllendirme" veya "cezalandırma" olabilir. İşte bu yüzden, kamuya alınacak personelin yazılı sınavın dışında hangi özelliklerine bakıldığı şeffaf biçimde ortaya konulmalıdır. Devlet, sübjektif tercihlerle değil, adil ve tarafsız kurallarla ayakta kalır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA