Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Bir 28 Şubat klasiği

Biraz arşiv taraması biraz hafıza zorlaması derken hatırladım. Haziran 1997 idi. Ekonomiyi izliyordum. Maliye konularına hâkimdim. Özellikle "denk bütçe" hedefi doğrultusunda rakamları yakından biliyordum. Hükümet, bütçeyi sıkı tutuyordu. "Askerler istisnaydı." Ama buna rağmen bambaşka hava yayılıyordu.
Kuzey Irak'ta askeri helikopter düşmüş, 11 şehit verilmişti. O sırada tuhaf bir tartışma başlatılmıştı. Silahlı Kuvvetler'in ödenek ihtiyacının karşılanmadığı, terörle mücadelenin aksayacağı iddia ediliyordu.
Haziranın ilk haftasında Başbakanlık'ta "Ödenek Zirvesi" düzenlendi. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın başkanlığındaki toplantıda dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, masanın karşı tarafında da Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir vardı. Toplantının bitiminde Şener'le konuşmak istedim. Mümkün olmadı. Gazetecilik heyecanı ile arabaya atladığım gibi ondan önce Maliye Bakanlığı binasına vardım. Beklemeye başladım. Şener, beni iyi tanıyordu ama biraz soğuk karşıladı. "Sayın bakanım bir sorum var" dedim. Şaşırtıcı şekilde, "Gel, yukarıda konuşalım" diyerek makamına davet etti. Eşsiz bir fırsattı. Odasına girdik. Koltuğuna oturdu. Basın müşavirini çağırttı. Sonra arkasına yaslandı. Sigara yaktı. Derin derin içine çekti. "Sor bakalım" dedi. "Askerin istediği ek ödenek ne kadar?" diye sordum. Sessiz kaldı. Ben, "52 trilyon lira civarında olduğu doğru mu?" diye üsteledim. Şener, gergin bir yüz ifadesi takındı ve dedi ki...
"Kardeşim seni tanıyorum. İşini ciddi yapıyorsun. Sana güveniyorum ama bu ortamda gazetene güvenip nasıl söyleyeyim?"
Doğrusu şaşırmıştım. Şener, beni kişisel olarak ayrıştırmasına rağmen kurumsal tutuma karşı net duruş sergilemişti. İznini isteyip ayrıldım. Ertesi gün Meclis'te karşılaştık. Yanıma geldi, gönlümü aldı. "Yanlış anlama seninle ilgili değil, mesele başka!" dedi.

***

Aslında Şener haklıydı. Çünkü işin aslı başkaydı. Refah Yol Hükümeti'ne gelinceye kadar bütçe hazırlıkları sırasında Genelkurmay'ın istediği ödeneğin yüzde 70-80'ini ancak karşılanırdı. Merhum Erbakan, komutanlarla ilişkilerinde dikkatli idi. 1997'de denk bütçe şartlarında bile askerin istediği ödeneğin neredeyse tamamını karşılamıştı. O yıllarda, bütçedeki harcama kalemleri yeterli olmazsa ekim ayında Meclis açıldığında "Ek Ödenek Kanunu" çıkarılırdı. Oysa 1997 yazında, savunma bütçesinin tamamının tüketilmesi söz konusu olmadığı gibi ek ödenek için zaman vardı. Bu açık gerçeğe karşın "Hükümet, askere para vermiyor" kampanyası yürütüldü. Seneler sonra öğrendik ki o meşhur ödenek krizinden bir iki ay önce "Örtülü Ödenek" hesabından da askere ayrıca para aktarılmıştı. Örtülü ödenek, özel şartları gereği, harcamayı yapanın namusuna emanet edilir ve belgesi tutulmaz. Nitekim Şener, bir sohbetimizde bu özel paranın daha sonra hükümete karşı kara propaganda faaliyeti için kullanılmış olabileceğini söylemişti.
***

54. Hükümet, karargâh merkezli, sivil uzantılı planların hedef olduğu sırada Ortadoğu-Afrika- Uzakdoğu açılımı yapıyor, 50 sene sonra ilk kez denk bütçe hedefi peşinde koşuyor, hazine borçlanma faizlerini düşürüyor, ekonominin tüm kaynaklarını harekete geçirmeye çalışıyor, dar ve sabit gelirlilere kaynak aktarıyordu. Yer yer bir hayalin peşinde koşuyordu. Ama o kadrolar için "muhafazakâr kimlik, milli irade ve milli çıkar" öncelikliydi ve bu yüzden hepsi psikolojik harekâta maruz bırakıldı. Meclis'teki sayısal çoğunluk değil, Meclis dışında yaratılan suni siyasal çoğunluk esas alındı ve oynak koalisyon şartlarında ayakta duramadılar. Gelinen aşamada ise milli iradeye operasyon çekenler ayakta duramıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA