Bu aralar okurların merakla beklediği, yazacak polemiksel çok popüler konum var. Aydın Doğan'ın malı olan ve ben kendisini sallamadıkça çıldıran zenci köle aldığı psikiyatrik ilaçları dörde çıkarmış, nöbet halinde her gün bana küfredip iftira atıyor. Gümüşhaneli CHP'liler ve cemaatçiler beni protesto etmişler. Bu geyiklerden çok daha önemlisi, yarın Beyaz TV canlı yayınında Aziz Yıldırım'la karşı karşıya geleceğiz. 3 Temmuz'dan bugüne konuşulabilecek her şey konuşulacak. O meselenin yankıları var.
***
Ama bütün bunların dışında bir konuya kafam takık benim. Pek kimsenin ilgileneceği bir mesele değil bu. Kitleler açısından değil ama benim için önemli. Çünkü çok üzülüyorum. Mustafa Erdoğan deyince herkesin aklına Başbakan'ın kardeşi ya da Yılmaz Erdoğan'ın ağabeyi Mustafa Erdoğan gelir. Benimse liberal anayasacı Mustafa Erdoğan Hoca. Lise yıllarında tüm kitaplarını okuduğum, o günlerden beri tanıdığım bizim Mustafa Hoca.Atilla Yayla'nın 35 yıllık dostu yoldaşı fikirdaşı LDT'nin kurucularından Mustafa Hoca.
***
Hoca'nın şu anki zihinsel sakatlık durumu tüm dostlarını ve ona değer veren gerçek entelektüelleri üzüyor. Hoca'nın nasıl bu duruma geldiğine dair bir analiz yaptım. Sonra sildim bu yazıyı. Bence hâlâ bir umut var. Mustafa Hoca'nın kendi entelektüel vefatını engelleyebilecek bir insan olduğuna hâlâ inanıyorum. Engellemeyecekse de vefat ilanını ben yayınlamak istemiyorum.
***
Hocam AKP'ye dilediğin kadar yüklen. Yeter ki senin küçük ikizlerinin bile görebileceği kadar açıkta olan polis-yargı çetesinin vesayet teşebbüslerini inkâr etme artık. Herkesin gözü önündeki açık yargı kumpaslarına gözlerini kapama artık. Sivil siyaseti boyunduruk altına almak isteyen çete vesayetini gör artık. Bunu gördükten ve ortalama bir entelektüel zekâ kadar teşhis ettikten sonra alerji duyduğun AKP'ye karşıt bir parti göster ona oy verelim. Yeter ki demokratik siyaset vesayet altında olmasın.
***
Daha fazla yazmak istemiyor ve Mustafa Erdoğan'ın 35 yıllık arkadaşı olan, şu günlerde çok üzgün olduğunu sandığım Atilla Yayla'ya köşemi bırakıyorum. Mustafa Hocamın 35 yıllık dostunun şu satırlarını beyniyle ve kalbiyle bir bütün olarak okumasını ve bir daha düşünmesini kendisinden rica ediyorum.
***
Şimdi bürokratik vesayet zihniyetinin yeni bir atağıyla karşı karşıyayız. Ancak, bazı değişiklikler var. Bu sefer bürokratik vesayetin sürükleyici gücü askerler değil, başka bir yapı. Bürokratik yapı yine seçilmiş siyasetçilerle savaş hâlinde. Bu savaşı 'emniyetli' şekilde yürütmek ve toplumsal destek sağlamak için kullandığı siper yolsuzluk iddiaları. Takdire şayan bir planlama var. Her şey takvime bağlanmış. Muazzam bir medya desteği seferber edilebiliyor. O kadar sistematik bir propaganda yürütülüyor ki, bırakın sıradan insanları, dikkatsiz ve önyargılı aydınların bile toz bulutunun ardında neyin ne olduğunu görmesi çok zor. Birçok kimse ana veya tek meselenin yolsuzluk iddiaları olduğunu zannediyor. Oysa, yolsuzluklar sadece teferruat. Bir siyasî operasyon yürütülüyor ve siyaset yeniden dizayn edilmek isteniyor. Bürokratik vesayet yeni formatıyla egemenliğini ilan ve tahkim etmek istiyor. Teşebbüs kendisini yolsuzluk iddialarının ve hukukun arkasına çok iyi sakladığı için onu boşa çıkartmaya yönelik her müdahale hukuka, yargıya müdahale gibi sunulabiliyor. Hukukî pozitivizme yakayı kaptırmış birçok aydın bu zokayı kolayca yutuyor.
Bugün görmek zor olabilir, ama çok uzak olmayan bir gelecekte manzara bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır. Umarım hiç kimse o günler geldiğinde ahlaksız ve anti demokratik bir bürokratik vesayet teşebbüsünün aracı veya destekçisi olmuş olma utancıyla yüzleşme durumuna düşmez.