Dün de yazdık. Bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile önemli bir görüşme gerçekleştirecek olan Baykal'ın kasetinin prodüksiyonunu yapanlar belli. Post-prodüksiyon sürecinde devreye girenler de belli. Kemal Kılıçdaroğlu şu anki konumunu bu prodüktörlere borçlu. Prodüksiyon ve post-prodüksiyon sürecinde ortak olanlar bugün de sivil hükümete darbe sürecinde beraberler. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yaptığı araştırma kapsamında bu olayın tüm detayları devletin elinde mevcut. Başbakan Erdoğan da o yüzden kendinden çok emin şekilde Baykal'a yapılan 10 Mayıs 2010 darbesinin devamının 7 Şubat ve 17 Aralık olduğunu belirtiyor.
Şimdi herkesin sorduğu kritik sual şu: Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun elinde bu kadar somut kanıtlar varken niye bu bilgiler davaya dönüşemiyor?
Sadece Deniz Baykal'a yapılan 10 Mayıs 2010 darbesi değil, bizzat Başbakan'a yönelmiş tezgâhlar için de aynı soru geçerli. Bu ülkenin başbakanına kendi emri altında bulunan memurlarca dinleme düzeneği kuruldu. Peki bu düzeneği kuran ve isim isim devletçe bilinen telekulak örgütü yargılanabildi mi? Peki hırsız evin içindeyse kimi yargılayacaksınız? Bu konuda soruşturma yapmak ve iddianame yazmakla görevli savcılar bizzat bu düzeneği kuran çetedense n'apacaksınız? Dahası o çete üyesi savcıların da dokunulmazlığı varsa HSYK o savcıların görev yerini asla değiştirmiyorsa, illa bu savcılar o tür soruşturmalara bakar, deniyorsa ne yapacaksınız? HSYK'nın çoğunluğu bizzat Başbakan'a dinleme düzeneği kuran ve Aralık 2011'de deşifre olan telekulak örgütünü koruyan ve kollayan bir yapıya sahipse ne yapacaksınız?
Şu an bu ülkenin hali bu kadar berbattır. Türkiye'de demokratik hukuk devleti adına tek sağlam kazanımımız düzenli olarak yapılan özgür ve adil seçimlere gidebilme geleneğini kurabilmemizdir. Bu halkın gerçekten sahip olduğu tek demokratik kazanım özgür ve adil SANDIK'tır. O yüzden SANDIK hayati önemdedir bu topraklarda. SANDIK'ın ötesinde bir milim adım atamadık daha.