Türkiye'de önemli bir toplumsal gerilimin olduğu saklanamaz gerçekler arasında. Neredeyse ortasından bölünmüş, kimsenin kimseyi dinlemediği, bir topluma dönüştük. 2002'de başladı kriz. Çeşitli iniş-çıkışlar gösterdi. Çünkü geleneksel, yerleşik sistemden yana olanlar Ak Parti iktidarını kabul etmedi.
Gene de 2007 ve bilhassa 2011 seçimlerinden sonra sular önemli ölçüde durulmuştu. % 50 oy geleneksel sistem çevrelerinin (ben buna konformistler diyorum) iktidara karşı sessizleşmelerine yol açtı. Bundan rahatsızlık duymadılar. Çünkü 2002 sonrasında ekonomilerini büyütmüşlerdi. O arada ülke de önemli hamleler yapmıştı. Ak Parti'ye sessizlik kredisi verilebilirdi.
2013 Haziranı'nda işler değişti. Belki susturulmuş, belki yatıştırılmış korkular yeniden canlandı. O günden beri yazdığım gibi, varsın o çevreler Gezi olayını ve sonrasını bir darbe gibi tasarlasın, Ak Parti'nin krizi yönetememesi, demokrasiden uzaklaştığı izlenimini vermesi yeniden tepkilerin büyümesine yol açtı. Bu durum 17 Aralık'ta tekrarlandı. Başbakan Erdoğan'ın kişisel gücü ve iradesiyle, kendi tabanını mobilize ederek krizi bir seçim başarısına dönüştürmesi bir zaferdi, karşısında eğilmek, susmak gerekirdi. Ama izleyen günlerin getirdiği olaylar tepkiyi katılaştırdı.
Buna dünya kamuoyunun Türkiye'deki durumla ilgili yaptığı eleştirileri ekleyelim. Nihayet Soma olayları ortalığa dökülüp saçılınca gerilim yoğunlaştı.
Buradan çıkmak, hem de kolaylıkla çıkmak elbette mümkün. İktidar ön alır, sahip olduğu kuvveti bir özgüven unsuru şeklinde değerlendirir ve daha barışçıl, uzlaşmacı, diyalojist bir tutum içine girerse tansiyonun düşeceği malum ve muhakkak. Bundan en büyük yararı da Ak Parti sağlayacaktır.
Ak Parti açısından durum, kaba çizgilerle, böyleyken böyle. Şimdi gelelim toplumsal muhalefet/sizlik diyeceğimiz soruna. Evet, daha önce çok yazdığımız gibi, Türkiye'de iktidar sorunu elbette vardır, iktidarın olduğu her yerde sorun vardır ama bizdeki asıl sorun muhalefettir, daha doğrusu muhalefetsizliktir.
Darbeler bu nedenle yapıldı Türkiye'de. Merkezin elinden kaçırdığı iktidarı askeri kullanarak geri alma girişimiydi o darbeler. Çünkü sonradan başka bir yere kaydı, yerleşti ama Menderes de, Demirel de, Erbakan da çevrenin, taşranın, merkezle uyuşmayan, ters düşen, zıtlaşan kesimlerin temsilcileriydi, darbeye maruz kaldılar.