Bir başbakanın başarılı bir dönemin ardından Cumhurbaşkanlığına çıkması misyonuyla ilgilidir, parlamenter sistemlerde. Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanlığı ne kadar güçlü yetkilerle donatılmış olursa olsun Başbakanlıkla aynı işlevde değildir. Olmaz. Olmaması da gerekir.
Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na çıkmayı istemesi bir "olgu." Ve bu olgu Erdoğan'ın "formasyonu" bakımından bir paradoks yaratıyor. Bugünkü koşulları haiz bir Cumhurbaşkanı olmayı istiyorsa Erdoğan, Başbakanlıkta sürdürdüğü misyonu tamamladığını düşünüyor demektir. Düşünmüyorsa sistemi değiştirecek, Başkanlık sistemine doğru zorlayacak, en azından Cumhurbaşkanlığını fiili olarak Başbakanlık gibi yönetecek. Önce birinci koşulu irdeleyelim, icracılık işlevinin bittiği kanısında mı Erdoğan?
***
Bir kere onun
profilindeki bir Başbakan bunu düşünmez. Düşünmediği, dünya kadar açıklaması var, anlaşılıyor. İkincisi ve daha önemlisi, toplumun çeşitli kesimleri aynı kanıda mı derseniz onun yanıtı da belli, hayır değil.
Anadolu sermayesi, büyük ve küçük kanatlarıyla bunu düşünmez.
Göçerler, 12 yıldır Erdoğan'ın icraatıyla kendisine bir tutunacak dal edinmişler, bunu düşünmez. Daha da şaşırtıcı kısmını söyleyeyim,
İstanbul sermayesi de bunu pek düşünmez. Doğrudur, Erdoğan'la çatışmaktadır, Erdoğan'dan yorulmuştur, bu
sosyo- ekonomik bir gerçektir, ama Erdoğan'ın misyonunun tamamlandığı kanısında değildir. Son seçimlerde o sermaye gruplarının belli katmanları oyunu belki tereddütle, belki istemeyerek, ama
çaresizlikten çok nesnellikle götürüp Erdoğan'a verdi.
Bu durumda ikinci koşul devreye giriyor. Erdoğan ya Başkanlık sistemi kuracak diyorum ya da CB makamını BB gibi yönetecek.
***
İşte bugünkü tartışmanın özü budur. Ayrıntıyı atlamayıp, neyi tartıştığımızı bilelim: kimse Erdoğan'ın CB olmasına itiraz etmiyor. Elbette muhalif bir çevre var. Son derecede doğal. Demokrasi onun varlığıyla kaimdir. Ve bu yabana atılmaması gereken bir güçtür ama şimdilik bırakalım onu bir yana. Biz bir
koalisyondan söz ediyoruz. Buna
ikinci tur koalisyonu diyelim. O çevre Erdoğan'ın CB olmasını kabulleniyor.
Fakat o çevre bile
Başkanlık sistemine,
yarı -başkanlık sistemine, haydi adını koyarak söyleyelim, bunların yeteri kadar hukuki dayanak bulmadığı bir ortamda belirecek
tek adam pozisyonuna itiraz ediyor.
Meşrudur bu itiraz. Erdoğan'ın o çevreyi, yani bütün bir toplumu bu modellere ikna etmesi gerekir. Bunun kolay olmadığı çok açık. Gene net bir biçimde adını koyarak söyleyelim,
2013 Haziranından sonra gelişen olayların ardından şimdi hemen bir
Başkanlık sistemi arayışı kolay sonuçlanacak bir girişim değil. Kendine ait zıtlaşmalar, gerilimler, çatışmalar doğuracağı muhakkak. Kaldı ki, ortada güçlü tutulması gereken bir
parti var. Onda meydana gelecek bir zaaf bütün sistemi çökertir, bugünkü koşullarda.
***
O zaman geriye bugüne kadar gelen model kalıyor:
ikili sistem. Bu bir yanıyla
meşruiyet, bir yanıyla
işlev, bir yanıyla da
koalisyon sistemidir. Ama buradaki belkemiği o Başbakanın, sanıldığı ve söylendiği gibi
zayıf değil
güçlü birisi olmasıdır. Yani daha açık ifadesi bu formülün, baştaki "
misyon" kavramına da bağlarsak,
Erdoğan'ın Başbakanlıkta devamıdır. Ya da tersidir:
Gül, parlamenter sistem sınırları ve ilişkileri dahilinde,
BB olacaktır, Erdoğan CB.
Zayıf BB, güçlü CB veya Başkan modeli henüz toplumsal paydalarını, dayanaklarını
bulmadığından, Türkiye'deki nesnel koşullar o noktaya erişmediğinden sistem bu şekilde işleyecektir.
Çünkü misyon devam ediyor!