Politik muhalefet doğrusu zor bir şey. Demokrasinin ayrılmaz değil, kurucu unsuru olmasına rağmen henüz sınırları yeterince bilinen bir şey de değil politik muhalefet. İktidarın hudutlarını tayin etmek bakımından demokrasi teorisi epey görüş öne sürmüştür ama negatif özgürlükler kavramından bu yana muhalefet kavramını fazla geliştirememiştir, sanılanın aksine. Vazgeçilmezliği, belirleyiciliği tamam fakat ötesi epey meçhul.
Böylesi bir sıkıntının mevcudiyetini doğuran en önemli koşul bizde biraz da orta malı bir terim olarak kullanılan "yapıcı muhalefet"ten ne anladığımızı, anlaşılması gerektiğini yeterince tayin edememek. Kim muhalefet edecek, kim yapıcı olacak? Kuramsal açıdan zor, pratik açıdan daha da zor bir problem.
***
Ama kritik bir yanı var işin.
Yasama istediği kadar çoğunluğun elinde olsun, bir ülkede eğer
demokratik kurumlar (söz söyleme, düşünce açıklama, örgütlenme özgürlükleri) tam manasıyla yerleşikse, işte o
sivil toplum denen uyuyan canavar ayağa kaldırılarak iktidarın karşısında önemli bir engel oluşturulur. Dolayısıyla muhalefet demokrasilerde bal gibi
yaptırım gücüne sahiptir. Hiçbir muhalefet, güçsüzlükten şikâyet edemez. Bir muhalefet zaafı varsa, eksik doğrudan muhalefetindir.
Peki, neyin üstüne oturtacak muhalefet gücünü?
Halk demek işin hem doğrusu hem de kolayı. Çünkü muhalefet denince
negatif bir şey geliyor akla öncelikle. Aslında da öyle.
Eleştiri, olumlayıcı da olsa bir
tersinleme içerir. Dolayısıyla eğer bir toplumun büyük kesimi siyasal, ekonomik, toplumsal gidişten
memnunsa o ülkede muhalefet olmayacak demek imkânsız olduğuna göre, peki o durumda ne yapacak muhalefet?
***
Türkiye'deki durum tam da bu.
Kadir Has Üniversitesi'nde yaptırdığımız
toplumsal ve siyasal eğilimler araştırmasına göre,
toplumun % 65'i halinden memnun ya da çok memnun.
Ortada bu derecede büyük bir kitlenin memnuniyeti varken muhalefet ne yapacak? Toplumun
iktidardan müşteki olduğu varsayımıyla ortaya çıkan ve hareket eden muhalefetin belirttiğim gerçek karşımızdayken herhangi bir
negatif tavırla hareket etmesi, yani hükümet yapamıyor, yanlış yapıyor, ey halk sen kötü durumdasın demesi, kendisini bütünüyle yanlış bir stratejiye mahkûm etmesidir. İstediği kadar çırpınsın bu şartlar altında sonuç alamaz.
***
Sonuç almak istiyorsa gözlüğünü değiştirecek. Toplumun memnuniyetsizliğini değil
memnuniyetini kendisine hedef alacak. O memnuniyeti -ki
refah demektir en geniş anlamda- sağlayan koşulların üstüne çıkan bir politika geliştirecek.
21. yüzyıl siyasetinin kilidi bu, yani kimsenin sınıfsal veyahut başka bir nedenle herhangi bir iktidar karşısında
varoluşsal muhalefet yapmadığını artık bilmek gerekiyor.
Hayat her zamankinden daha fazla
maddi bir temelde cereyan ediyor ama düğüm şu ki,
maddi dünya daha önceden sanıldığı gibi
ideolojik bir muhalefeti doğurmuyor, zorunlulukla.
Marx yaşasaydı ben haklıy(d)ım diyecekti...