Spekülatif biçimde söylersem dünyada siyasal konuları tartışırken de, demokrasiyi kavrar ve uygularken de iki yöntemden, yaklaşımdan söz edilebilir.
Birinci yöntem daha Amerikan yöntemidir. (Anglo- Sakson demiyorum.) Amerikalılar, belli bir ihtiyat payını ihmal etmeksizin söylersem, her şeyin açıkça ortaya çıkmasını, bütün kartların, taşların ortaya serilmesini, herkesin her manevrayı görmesini ister. Onlarla müzakere bu nedenle kolaydır. Herkes istediğini açıkça ortaya koyar. Uzlaşmak, konuyu sonuçlandırmak, sorunu çözmek esastır.
Ama İngiliz ve genel olarak kıta Avrupa'sı yöntemi öteki türlüdür. Sayısız manevra, bin türlü oyun, ince hesaplar, taktik savaşlar insanı canından bezdirir. Maksat sanki sonuca ulaşmak, problemi çözmek değildir de, o oyunu oynamaktır. Daha fazla direnen mi diyeyim, daha çok oyun bilen mi, bilmiyorum, sonunda birisi kazanır, eğer o sonuç kazanmak sayılırsa.
Osmanlı herhalde ikinci yöntemi en büyük, en görkemli şekilde sahneleyen bir oyuncuydu. Hele dış politika, hele müzakere, hele taktik söz konusu olduğunda eline pek su döken olmazdı. Belki bir tek İngiltere zorlamıştır onu bu mücadelesinde.
***
İmralı tutanakları ortaya döküldüğünde gösterilen tepkilerden
Osmanlının torunları olduğumuzu bir kere daha anladım. Çok uğraşmış, didinmiş de olsak, belli ki, henüz
Amerikan yönteminin özü, belkemiği olan
açıklık politikasını o kadar benimsememişiz. Hâlâ istiyoruz ki, meseleler kapalı kapılar ardında çözülsün.
Kimseye haksızdır demiyorum. Baltalanmış bir
Oslo süreci ortadayken ve
Başbakan tarihin en önemli adımlarından birini "
gerekirse baldıran bile içerim" dediği bir kararlılıkla ortaya koymuşken bu tutanakların yayınlanmasını bir tür
baltalama girişimi olarak değerlendirebilir.
Ama ben öyle düşünmüyorum.
***
İmralı tutanaklarıyla ilgili konuşacak dünya kadar şey bulabiliriz. Elbette ne tutanakların dışarı sızdırılması öyle görmezden gelinecek bir şeydir ne de
Milliyet'in onları yayınlaması yabana atılacak bir gazetecilik başarısıdır. Hangi gazete olsa, eline geçen böyle bir "
tarihe tanıklık" fırsatını kaçırmazdı. Şurası şöyle, burası böyle olabilirdi. O ayrı bir konu ama bence bu
tutanakların yayınlanması son derecede
yararlı ve işlevsel olmuştur.
Şimdi yapılması gereken tepki göstermek değil bu oluşumu, bu durumu iyi değerlendirmek ve kullanmaktır.
Bir kere tutanakların basına sızdırılması kendiliğinden olamaz, tesadüf olamaz. Bu son derecede
bilinçli bir hamledir. Tasarlanmıştır.
Milliyet gazeteciliğini yaparak onları tarihe taşımıştır. Böylelikle kamuoyu
Öcalan'ın ne düşündüğünü, nasıl düşündüğünü öğreniyor. Hangi olayları nasıl yorumladığı, düşüncesinin dayanakları, gelecek tasavvuru açıkça anlaşılıyor. Kurgusu, planı görülüyor. Onun
zihin haritasını çıkaran bundan daha yararlı bir belge olabilir mi?
***
Bu derecede büyük müzakerelerde işi bir takım götürür. İçinde sosyologlar da, psikologlar da, diğer uzmanlar da vardır. Şimdi iki tarafın da bu uzmanları bu metinle sadece
Öcalan'ı değil,
Kürt temsilcilerini de çeşitli açılardan irdeliyorlar.
Ve bu olayları ileriye taşımak için altın bir fırsattır.