Abdullah Öcalan ne federatif yapı istiyor, ne cumhuriyet anlayışından vazgeçiyor, ne bölünme arıyor ne demokratik özerklikten yana. Bugüne kadar aklı başında çevrelerin dile getirdiğinden daha fazla bir şey istemiyor Öcalan. Bunları mektuplarının basına yansıyan kısmından (Radikal/ 27. 2. 2013) ve görüşme tutanaklarından (Milliyet/ 28. 2. 2013) öğreniyoruz.
***
Sadece şu andığım iki nokta bile bugüne dek süren savaşın "
kirli" yönünü anlamaya yeterli. Kimlerin bu savaşın devamından yana olduğunu görmek için artık bir fart-ı zekâ olmak gerekmiyor. Bu gerçek çeki taşı gibi ortadayken
savaşın sürmesinden yana olanlar, orada, burada, şu veya bu konudaki "tedirginlikler"den, "hassasiyetler"den söz edenler bence tez zamanda bu "duyarlılıklarını" bir yana itseler çok daha hayırlı bir iş yapacaklar. Çünkü bu savaşın bitmesi sadece savaşın sonunu değil Türkiye'de yaşanacak büyük dönüşümü de işaret ediyor.
***
Buna inanmakla birlikte bir noktayı saptamak istiyorum.
Öcalan'ın çizdiği harita "
bizim için" (buradaki "biz" şimdilik bütün Türkiye'yi, yani
Türkleri ve Kürtleri kapsıyormuş görünüyor) yeterli sayılıyor. Ama acaba yeterli olmalı mı? Yani, Öcalan daha ileri taleplerde bulunsaydı onlar yanlış mı olacaktı? (Kendisi, "
şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır" diyor/ Milliyet)
Bana göre hayır, olmayacaktı. Hatta ben o talepler geriye çekilmeseydi Türkiye'deki demokratikleşme daha hızlı
ilerleyebilirdi kanısındayım.
Şunu kabul etmek gerekiyor ki,
Müslümanlar ve
Kürtler olmasaydı Türkiye'de şu kadar bir demokratikleşme dahi gerçekleşmeyecek, Türkiye'deki, ağır ve hâkim
statüko daha çok uzun yıllar dondurucu etkisini sürdürecekti. Bu iki kanadın talepleri Türkiye'de demokrasinin yeni bir kelime hazinesi kazanmasına, yeni kavramlardan oluşan bir bagaja sahip olmasını sağladı.
Bugün
haklar ve özgürlükler temelinde bir yeni
Anayasadan söz ediyorsak gene bu iki kanadın direnmesi nedeniyledir. Görüşmelerin tutanağından anlıyoruz ki,
Öcalan bundan sonraki dönemin Cumhuriyet'ten bile daha derin bir "
rejim değişikliği" yaratacağını söylüyor. Bütün "
felsefi ve örgütsel birikimini" bu yönde kullanıyor.
***
Burada ifade ettiği bazı kavramlar var:
demokratik cumhuriyet onlardan biri. Üstelik çok önemli bir saptamada daha bulunuyor. Zamanında bu kavramı dile getirdiğinde yetkili mercilerin anlamadığını, anlasalardı
Ergenekon'un (hatta
AKP'nin) olmayacağını belirtiyor.
Hakan Fidan'a yapılan hareket karşısında diyaloğu başlatarak darbeyi engellediğini vurguluyor.
Kandil'in kendisini anlamadığını söylüyor Öcalan ve bir eylem planı sunuyor. (Kandil söz konusu olunca "
onların savaş sistemine katılmadığım için..." diyor, daha ne olsun?..)
Tüm bunlar gelip bir tek noktaya dayanıyor:
eşit ve demokratik yurttaşlık. Başlangıç noktası buydu, varış noktası bu. Üstelik artık Öcalan da federatif yapıdan, özerklikten söz etmiyorken hâlâ bu anlayışa direnmenin akılla bir ilişkisi olabilir mi?
Hele
Cumhurbaşkanı bile "
eşit vatandaşlığın bu işi rahatlatacağı kanaatindeyim" derken...