Radikal gazetesinde Sırrı Süreyya Önder ile Taraf gazetesinde Roni Margulies arasında bir tartışma cereyan ediyor. Burada ayrıntısına girmeyeceğim. İki taraf da önemlice şeyler söylüyor. Konu, çok genel çizgileriyle özetlersem, AK Parti'nin nereye kadar ve niçin destekleneceğiyle neden desteklenmemesidir.
Bu genelleştirme için taraflardan özür dilerim. Önder bu münakaşada AK Parti'ye karşı daha mesafeli dururken, Margulies daha farklı düşünüyor.
Niyetim o tartışmaya karışmak, katılmak olmasa da şunu söyleyeyim ki, CHP dışı sol, sosyalist sol pozisyonlar açısından bu tartışmayı çok önemsiyorum. Türkiye'de bu solun içinde bulunulan "reel politik" şartlarda ne yapacağı benim de üstünde kafa yorduğum bir konudur. Gramsci'nin manevralar savaşı ve pozisyonlar savaşı noktasından hareket ederek, toplumsal dönüşümün sağlanması bakımından, bazı ilişkilerin kurulabileceği kanısındayım. Fakat bu bir teslimiyet anlamına gelmez. Aksine, temel talepleri içermeyen bir ittifak olamayacağı gibi, taraflardan herhangi birisinin geleceğe dönük somut bir projesi, bir projeksiyonu yoksa ittifak bir kullanmakullanılma ilişkisine dönüşür.
Bu bakımdan Önder'in pazartesi günü Radikal'de yayınlanan yazısını çok dikkat çekici buluyorum. Bir defa sosyalist solun bir kesimini CHP'ye geçmişte verdiği destek için eleştiriyor ki, bu başlı başına bir problemdir ve henüz ne aydınlanmıştır ne de çözülmüştür. İkincisi, Önder çok daha önemli bir olguyu gündeme getirerek, AK Parti'nin bugün düzenin sahipleriyle bir bütünleşme içinde olduğunu, sınıf savaşları kuramı bakımından başka bir yorum ve değerlendirmenin mümkün görülmediğini ifade ediyor.
Doğru bir saptama bu. Özü itibariyle de hiç eksiği yok. Sonuç olarak, merkez sağda, sermaye ile bütünleşmiş, kapitalizmin her türden kuralını benimsemiş, gerektiğinde popülist dağıtım politikalarını uygulayan bir parti AK Parti. Muhafazakâr. Bu özellikleri haiz bir partiyle nereye kadar temas edilebilir sorusu hayatiyetini koruyor. Bu noktada işi bir adım ileriye taşımak ve başka bir düğüm noktasına temas etmek istiyorum.
AK Parti Türkiye'de benzerleri bugüne kadar görülen merkez sağ, kapitalist, sermaye ile bütünleşmiş bir partiyse, düzenin taşıyıcı unsurları, o partiler için, baştan beri ordu ve bürokrasi oldu. Kimse şaşırmasın, bu DP ve AP için de geçerliydi. Her ne kadar her iki partiyi de ordu darbeleri devirdiyse de bu gerçek büyük ilişkiler ağı içinde değişmez.
Şimdi tersine bir şey cereyan ediyor. Hatta ikili bir şey. Birincisi, AK Parti, feodalitenin çözülmesi, kentleşme, göçer kitlelerin modernleşme ihtiyacının zahiri de olsa karşılanması gibi unsurlar bakımından önemli adımlar atıyor ve büyük kitlenin dönüşümü açısından ihmal edilemeyecek bir rol oynuyor. Bu her şeyiyle mükemmel değildir ama sermayeye ucuz emek sağlanıyor türünden sloganlara sığmayacak kadar da önemli bir hamledir.
İkincisi, AK Parti, belki yeterince radikal değil diyerek, bugüne kadar yaptıkları da eleştirilecek bir partidir ama kurumsal düzenin iki önemli payandası olan ordu ve bürokrasiyle ciddi bir çatışma içindedir. Gene spekülatif olarak denebilir ki, bu ordunun ve bürokrasinin, sermayeye daha ileri düzeyde hizmetinin sağlanması için tedip edilmesidir, restorasyonudur. Hiç yabana atılmadan üstünde önemle durulması gereken bir soru olabilir bu yaklaşım, ama yapılan müdahalenin bütünüyle reddedilmesi, yok sayılması için bir gerekçe teşkil etmez. Hele Önder de o kesimlerin düzenin sahibi olmaktan çıktığını belirtiyorken...
Üçüncüsü, benim sorum: AK Parti şu belirttiğim özellikleriyle bundan sonra sistemi ayakta tutmak için kime yaslanacak? Eski sol bilgimizle bakarsak sistem/sermaye partileri asker ve bürokrat elitle ittifak ederdi. Tanzimat'tan bu yana da bu gerçek bir çeki taşıdır, ortadadır. Şimdiyse ordu ve bürokrasinin bu kadar dönüştürüldüğü bir durum neye tekabül ediyor? Sermaye bu şartlar altında neye güvenecek?
Hayati olduğunu düşündüğüm bu sorunun içinde AK Parti'nin ve Türkiye'nin geleceği yatıyor. Devam edeceğim.