Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kılıçdaroğlu CHP'yi reddediyor olmasın?

CHP Genel Başkanı'nın Dersim olaylarının gündeme getirilmesi üstüne yaptığı açıklamayı, yani "o sırada ben doğmamıştım" şeklindeki "yakınmasını" okuyunca önce ben de herkes gibi duraladım.
Kılıçdaroğlu bu konuda yaşanan önceki tartışmalarda zaten iyi sınav veremediği için bu açıklamasını da söyleyecek sözünün bulunmamasına bağladım. Bir anlamda da kendisine hak verdim.
Şimdi düşününüz, CHP Genel Başkanısınız, bu hiç öyle az buz bir makam değil, sizden önce o koltukta, Atatürk ve İnönü oturmuş. Onlar, Dersim olaylarında ülkenin tarihsel yöneticileri olarak konuya hükmediyor, siz bugünkü sıfatınızı bir Dersimli olarak taşıyorsunuz. Yani, daha açıkçası, başında olduğunuz parti, hemşehrisi olduğunuz kenti, mezhepdaşı olduğunuz kitleleri yakmış, yıkmış, yok etmiş. Kaçamak bir yanıt vermeyip de ne diyeceksiniz?
Başta böyle düşündümse de daha sonra, Amerikalıların deyişiyle "ikinci düşünüşte" Kılıçdaroğlu'nun dile getirdiği görüşlerin bilinçaltı bir tepkiyi yansıttığını kabul ettim. Yoksa "Ben daha doğmamıştım" derken, Genel Başkan, anlayanlar için (muhtemelen kendisi için de) açık bir "redd-i miras"ta bulunuyor, CHP'nin, daha o doğmadan önceki, Tek Parti olduğu dönemlerdeki yaptıklarından kendisinin ve bugünkü partisinin sorumlu tutulmaması gerektiğini düşünüyor, belki de bugünkü CHP'nin o CHP olmadığını dile getiriyor, Napolyon gibi, kendi "soy"unu kendisiyle başlatmak mı istiyordu.
Kılıçdaroğlu'nun böyle düşündüğünden zerre kadar kuşkum yok. Düşünmüyorsa bile, tekrar edeyim, bilinçaltı tepkisinin bu kanala açıldığından, bu anlamı içerdiğinden kuşku duymuyorum. Ama bu mümkün mü?
İnsanı olduğu yere çivileyen bir soru bu. Keşke mümkün olsa.
Keşke CHP bugün ortaya çıksa, tarihsel CHP ile hesaplaşmasını yaşasa. CHP'yi haydi kabul edelim, bir kurucu parti olarak tanımlasa, onun başarılarına sahip çıksa ama "karanlık" geçmişini reddetse; hiç değilse o geçmişi bugünkü CHP olarak yeniden yorumlasa, o konularda açık tavır alsa, iki arada bir derede kalmasa.
Belki çok ağır görünüyor bu talep ya da bu öneri. Ama değil. Şöyle söyleyeyim: dünyanın neredeyse hiçbir demokratik ülkesinde, CHP'nin bizde nitelendirildiği gibi "kurucu parti" diye tanımlanan herhangi bir parti yok. Söylerken üzülüyorum ama belirtmem gerekir ki, bu sadece totaliter rejimlerin partileri için geçerli olan bir husustur. Sovyetler Birliği'nde, Mao Çin'inde bu özelliği taşıyan "komünist parti"ler mevcuttu. "Kurucu baba"ların etkin olduğu, lider olduğu partiler yok değildir (de Gaullecü parti gibi) ama onlar, demokratik toplumlarda, zamanla dönüşmüş ve bu özelliklerini yitirmiştir. Oysa biz sürekli olarak bu sıfatı CHP için kullanıyoruz, CHP yönetim kadrosu bunu benimsiyor, o zaman da içine kapalı, 1930'ların açıkça faşist (hiç çekinmeden belirtelim), ırkçı "devlet partisi" özelliğini üstleniyor.
Oysa 1970'lerde Ecevit CHP'si 6 Ok'un yanına diğer ilkeleri yerleştirirken dolaylı olarak bu yolu seçmişti. Bunun semeresini gördü ve 1973 ve 77 başarılarını kazandı. Ama bugünün CHP'si, 1993 sonrasında oluştuğu ve bilhassa 1997-98 sonrasının yapay, militarist, 3. Kemalizmine bulaştığı, şimdi Ergenekon ve Balyoz'la özdeşleşmiş o ideolojinin "taşıyıcı partisi" olduğu için kımıldayacak yer bulamıyor, sakalla bıyık arasında sıkışıp kalıyor. Sıkıntısı budur, CHP'nin değil ama muhtemelen Kılıçdaroğlu'nun.
Kılıçdaroğlu muhtemelen geceleri de rahat uyuyamıyordur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA