Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Beşikçi'nin yanılgısı

Kendisiyle epeydir bu tür bir çalışma yapılmadığı için, Taraf gazetesinde Neşe Düzel'in İsmail Beşikçi ile yaptığı uzun görüşmeyi (7-8 Eylül 2009) ayrı bir dikkatle okudum. Hemen belirteyim ki, Beşikçi, Kürtler konusundaki görüşleri, yazıları, araştırmaları nedeniyle çok uzun yıllar hapis "yatırılmış" bir sosyologdur. PKK, Öcalan ve genel olarak Kürt siyaseti konusunu neredeyse bir ömür boyudur izler. O nedenle görüşlerinin hem de böyle bir aşamada önemli olduğu kanısını taşıyordum metni okumaya başladığımda.

Hayal ve talep

Ne yazık ki, okumayı bitirdiğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım. Beşikçi, Kürtlerin ayrılıp, ırk temelinde bir devlet kurması gerektiğini söylüyor, bu adımı atmadığı için Kürtleri eleştiriyordu. Bütün söyledikleri bundan ibaretti. Bunu doğrulayan tek argümanı nüfustu. Düzel'in doğru bir mantıkla söylediklerini irdeleyen eleştirel sorularına da - ben sadece 20 milyonluk bir kitlenin niye devleti yok diyorum- şeklinde tekdüze bir cevap veriyor, görüşlerini derinleştirmiyor, aynı şeyi yineleyip duruyordu.
Beşikçi'nin bu görüşü savunmaya tepeden tırnağa hakkı vardır. Onun bu görüşlerini korkusuzca savunma hakkını sonuna kadar savunuyorum. Eğer bu düşünceleri nedeniyle bunca yılı zindanlarda geçirmişse bu Türkiye'nin bir ayıbıdır. O zindan politikası, duyulursa Beşikçi'nin görüşlerine kitlesel katılımlar olur korkusunun bir eseriydi. İşte şimdi düşüncelerini açıklıyor. Biz de eleştiriyoruz. Bir kere bu bile Kürt konusunda bugüne kadar izlenmiş yolların derecesiz yanlışlığını göstermesi bakımından hazindir.
Ne var ki aynı hüznü Beşikçi'nin düşünceleri için de duyuyorum ben. Nedeni şunlar.

Demokrasi ve siyaset

1. Ben ulus veya üniter devleti fetişleştirenlerden değilim. Her ikisi de tartışmaya açıktır. Ama iyi kötü 19. yüzyılda biçimlenmiş bu iki yapının bugün bütünüyle "tamamlandığı" veya "aşıldığı" kanısında da değilim. 1989 sonrasındaki oluşumlar bana göre yumuşak-ulus devlet sonrası dönemi başlatmıştır. Bu nedenle Türkiye gibi bir ülkede işe ulus devlet sonrası bir muhakemeyle başlamak yeteri kadar verimli olmaz.
2. Kürtlerin ayrılarak bir devlet meydana getirmesi sadece Türkiye'yle ilgili bir sonuç değildir. Türkiye gibi katı ve neredeyse bir ulus devlet mantığını sürdürmüş bir devletin böyle bir siyasete onay vermesi olanaksızdır. Uluslararası koşullar da bu görüşü dışlar. O yöndeki her türlü girişim toplumun çok büyük bir kesimi tarafından şiddetle eleştirilecektir. Bu eleştiriye Kürtler de katılacaktır.
Kürt devleti yanlısı görüşlerin bu vargıya karşı getireceği karşı görüşleri biliyorum. Bunun bir süreç olduğunu belirtecek ve bilinçlenmeyle başlayacak bir yeni dönemden söz edeceklerdir. Ne var ki, öyle bir görüşün ortaya çıkması demokratik her türden gelişmenin önünü kesecektir.
3. En önemlisi şudur: bugünkü Kürt açılımı ve demokratikleşme süreci kimlik politikalarının bir alt kategorisi olarak ortaya çıkmıştır. Yani demokrasinin alanını genişletmek maksadını taşır. Çoğulculuk, çoklu kültürel yapılar, farklılıkların bir arada bulunuşu türünden yeni demokratik kategoriler ihdas eder.
Bana göre Kürt siyasetinin zemini budur: demokratik bir platform üstünde farklı bir kimliğin kendisini kendisi olarak ifade edişi ve bunun karşılıklı toplumsal etkileşim mekanizması içinde geçerlilik kazanması.
Bu algının kırılıp meselenin Kürt kavramının derhal ve üstelik de "ırk temelinde" bir devlet düşüncesiyle bütünleştirilmesi demokratik değildir. Siyasaldır ve sorunlu olan şudur: Her demokratik talep siyasaldır ama her siyasal talep demokratik değildir.
Beşikçi bunların üstünde düşünsün derim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA